Koçluk ve Anlam Bulmak

Geçtiğimiz haftalarda, ICF Koçluk Haftası kapsamında Simon Sinek ve “Neden ile Başla” kitabını daha yakından tanıma fırsatı buldum. Not defterime keyifle birçok not aldım. Koçluk yolculuğuma Erickson Koçluğu ile başlamış biri olarak, amaç ve değer odaklı yaklaşım doğal olarak hemen dikkatimi çekti. Koçluk yaparken ve günlük yaşamımda hem kendime hem de çevreme bu pencereden bakmak bana hiç de yabancı değil. Hatta, koçluk şapkamın en sevdiğim yönlerinden biri diyebilirim.

Konferansın üzerinden biraz zaman geçtikten sonra konuya yeniden döndüm ve başka hangi noktaların da bana bu kadar yakın olduğunu fark etmeye çalıştım. Bu yazıda, Ercüment Büyükşener’in konuşmasından aldığım notları ve sonrasında üzerine düşündüğüm bazı eklemeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuya dair sizin de paylaşmak istedikleriniz olursa büyük bir keyifle okuyup yanıtlayacağımı belirtmek isterim. 🙂

Dijital dönüşümün ivmesi her geçen gün daha da artıyor. Bir zamanlar hayal gibi görünen birçok gelişme ya çoktan gerçekleşti ya da çok yakın bir gelecekte hayatımıza girmeye hazırlanıyor. Bu dönüşümün yaşamda birçok pratiklik sağlayacağını düşünürken, sürecin aynı zamanda farklı açılardan da yönetilmesi gerektiğine inanıyorum. Yaratıcılık, özgünlük ve yeniliğe açık olmak artık hiç olmadığı kadar önemli. Bu üç kavramın ortak noktalarından biri ise içsel motivasyonlarımızı keşfetmek.

Değer verdiğimiz ve sevdiğimiz şeyleri fark etmek bizi daha güçlü bireyler haline getiriyor. Burada söz konusu olan güç, fizikselden çok zihinsel bir kuvvet. Değişim bir nehir gibi sürekli akarken, bu nehirde nasıl durduğumuz ve nasıl büyüyeceğimiz, bu içsel güçle doğrudan ilişkili. Özgünlük de bu gücün temel kaynaklarından biri. Kendi güçlü yönlerimizi ve gelişim alanlarımızı tanımak, köklerimizi daha da sağlamlaştırıyor.

Simon Sinek’in Altın Çember modeli, tam da bu noktada içsel motivasyona ışık tutuyor. “Neden?”, “Nasıl?” ve “Ne?” sorularını sırasıyla ele alan bu model; geleceğe odaklanmayı, anlamı bulmayı ve değerlerle hizalanmaya yardımcı oluyor.

Peki, koçluk ile Altın Çember modeli tam olarak nasıl bağlantılı?

Erickson Koçluğu’nda en sık kullanılan sorulardan biri şudur: “Bunun senin için değeri nedir?” Bu soru, sürecin akışına göre farklı biçimlerde sorulsa da özü hep aynıdır: müşteriye değerlerini fark ettirmek. Bir şeyin sizin için ne anlama geldiğini bilirseniz, ona odaklanmanız çok daha kolay olur. Bu anlam farkındalığı, Altın Çember modelindeki ikinci adım olan “Nasıl?” sorusunu daha hızlı geçmenizi sağlar ve üçüncü adım olan “Ne?” sorusuna alan açar.

Bütün bunlar sadece bir anlam farkındalığı ile olur.

Gözlerinizi kapatıp sizin için anlamlı olan ve olmayan şeyleri düşünün. İç sesiniz size neler söylüyor? Hisleriniz nasıl değişiyor? Anlam, sizi bir alanda tutan köklerden biridir. Hatta bana göre, bir ağacın köklerinin tümü gibidir. Kökler, nereye ve nasıl uzanacağına, hangi besinleri ağaca taşıyacağına karar verir. Tıpkı anlamın bize yön verdiği gibi. Nasıl ki anlamsız bir yaşam düşünülemezse, sizin için anlam taşımayan her adım da bir noktada son bulur.

Bu noktada, sizinle kendime sıkça sorduğum bir soruyu paylaşmak istiyorum: “Bunun benim için değeri nedir?”

Bu soruyu yaşamınızın birçok alanında kendinize sorabilirsiniz. Çünkü siz, Milton Erickson’ın da dediği gibi, tam ve bütünsünüz. Ve sizin için en doğru cevaplar, zaten sizde. 🙂

Kaynaklar

Sinek, Simon. Neden ile Başla: Büyük Liderler İnsanlara Nasıl İlham Verirler? Translated by Sevgi Şen, Arıtan Yayınevi, 2022.

Merak Etmek

Bu yazıya başlamadan önce 21. yüzyıl yetkinliklerini araştırmaya başladım. Faydalı bulduğum kaynaklara göz atarken, bu yazıyı daha geniş bir bakış açısıyla yazabileceğimi düşündüm ve 21. yüzyıl yetkinliklerini başka bir yazının konusu olarak not aldım. ✍️ Başlıkta ve görselde yer alan konuya dönersem; merak etmek, bence en önemli ve zamansız yönlerden biri.

Yüzyıllar geçtikçe bu kaynaklar ve bakış açıları, yeni disiplinler ve gündemlerle değişiyor; meraklı insanların çalışmaları ise zamansız kalıyor. Merak duygusunu her düşündüğümde, teknoloji bu kadar ilerlememişken ortaya çıkan Leonardo Da Vinci ve Hezarfen Ahmed Çelebi gibi isimler geliyor aklıma. “Onlar olmasaydı dünya nasıl bir yer olurdu?” gibi sorular da zihnimde dönmeye başlıyor ve bu sorulara çeşitli cevaplar arıyorum.

Bu ve benzeri soruların cevapları genellikle tek bir tane olmuyor. Göle atılan bir taşın oluşturduğu halkalar nasıl farklıysa, taş farklı bir yere atıldığında dünyanın yansımaları da yalnızca tahmin edilebiliyor. Elbette, yaşam boyu öğrenme gibi kavramların varlığını sürdürdüğü bu dünyada önemli olan sadece olanı devam ettirmek değil, varılan noktadan nasıl ilerlendiği. Zaman ve hayat ileriye akan bir nehir gibi… Bu nedenle odaklanmamız gereken, bu nehrin akışını sürdürmek ve bu süreci yaşarken sonradan gelenlere ilham verebilmek. 💭

Yazıyı toparlamak gerekirse; merak, dünya tarihini şekillendiriyor. İnsanları yeni şeyler keşfetmeye teşvik ediyor. Kolaylık sağlayan, yeni alanlar açan ve kalıcı etkiler bırakan keşifler ve çalışmalar, bugün geleceği planlarken değerli kaynaklar haline geliyor.

Yazımı bitirirken size ileriye dönük bir soru sormak istiyorum:

Bundan 100 yıl sonra nasıl bir keşifle anılmak istersiniz?

Bu keşfin hangi alanda ve nasıl bir etkisi olursa, başarılı olduğunu düşünürsünüz? 🌱✨

Yaratmak ve Tasarlamak

Yaratıcılık sizin için nedir?

Özellikle neler olduğunda kendinizi yaratıcı hissediyorsunuz?

Yazıya başlamadan önce yaratıcılık kavramının birçok yerden bakılabilecek bir şey olduğunu fark ettim. Aklımdaki ilk tanım, bir sanatçının eserlerini yapması gibi, daha çok özgünlüğe yakın bir yerdeydi. Sonra bir şeyi tasarlıyor olma hali daha çok dikkatimi çekti ve bugünkü odaklanacağım noktayı buldum. Aslında konuya çok da birbirinden ayrı noktalardan yaklaşmıyorum ama galiba tanımların içindeki kelimeler öyle bir hava yaratıyor. Belki de yazıyı daha sade bir dille yazmak istediğim için kelime sayısı fazla geliyor. Kelimelerin farklı kullanım alanları da düşüncemi destekliyor. Girişi uzatmadan, izninizle konuya “tasarım yapmak” bakış açısından devam etmek istiyorum. ☺️

Tasarlamak nedir?

TDK’ya göre tasarlamak, “Bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini zihinde hazırlamak, zihinde kurmak; düşünmek”. Bu süreç sonunda ortaya çıkan şey de özgün ve daha somut bir sonuç. Bu yazı ve paylaşılan tüm içeriklerin oluşum süreçleri buna iyi bir örnek olabilir. Daha geniş bir açıdan bakarsak, hayatlarımızı yaşama şekillerimiz de aslında bir tasarlama hali. Neleri sevip sevmediğimizi ve gözlemlerimizi birleştirerek yapacaklarımızı tasarlıyoruz. Böylece rutinlerimizi, iş alanlarımızı ve hobilerimizi oluşturuyoruz. Sevmediğimiz veya daha fazla fayda sağlayacak yeni şeyler keşfettiğimizde de düzeltmeler yapıyoruz. 

Hayatlarımızı ihtiyacımız olduğunda nasıl düzenleriz?

Kendimizi daha fazla tanıyarak, değişim veya dönüşüm ihtiyacı olduğunda hayatlarımızı daha kolay düzenleriz. Bu, yaşam boyu sürecek ve sonu olmayan bir süreç. Değişimin doğasıyla bağlantılı olarak, değişim durmaz. Karşımıza hep yeni ve merak ettiğimiz şeyler çıkar ve önemli olan nasıl cevap verdiğimizdir. Kendimizi bunlar sayesinde daha fazla tanırız. Deneyimlerimiz bize ayna olur. Nasıl keyifliyken gülümsüyorsak, diğer hislerimizi de deneyimlerimiz aracılığıyla anlayabiliriz. Bu farkındalıkların daha kalıcı olmasını istiyorsak, günlük tutabilir veya hatırlatıcılar belirleyebiliriz.

Yaratıcılık, çok geniş bir alana sahip bir kavram ve yansımalarını da aynı şekilde görebiliriz. Bir resim çizerken nasıl renkleri dikkatle seçiyorsak, hayatımızı da benzer şekillerde tasarlayabiliriz. İşimiz, keyif aldığımız alanlar ve rutinler, bu süreçteki en önemli araçlarımızdır.

Siz yaratıcılık hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce hayatı tasarlamak için ihtiyaçlarınız neler?

Özgünlük

Sizden A4 kâğıda bir yuvarlak çizmenizi istesem nasıl çizersiniz?

Kâğıdı nasıl tutar ve sayfanın ne kadarını kullanırsınız?

Kalabalık bir yerde bu sorunun size kalem ve kâğıt verilerek sorulduğunu düşünün. Sonra da o kâğıtların bir duvara asıldığını gözünüzde canlandırın. Karşınızda benzer olsa bile farklılıklar gösteren birçok yuvarlak olacağını düşünüyorum. Tam o duvara bakarken bir sorunun daha sorulduğunu hayal edin: “Bunlardan hangisi yuvarlak değildir?” Cevap çok kolay; hiçbiri.

Özgünlük tam da böyle bir şey.

Farklı yuvarlakların bir duvarda asılı olması. Kullanılan alanlar ve kâğıt kullanım şekilleri aynı olmasa bile, oraya baktığınızda ilk göreceğiniz detay birden çok yuvarlağın yan yana duruyor olmasıdır.

Özgünlük neden önemli?

Özgünlük, bizi biz yapan kavramlardan biridir. Güçlü yönlerimizi ve keyif aldığımız alanları da gösteren işaretlerden biridir. Bu yüzden sanat dünyası bu kadar renkli ve çeşitlidir. Farklı tarzlarda kendini ifade eden sanatçılar, sanatseverlere çok zengin bir dünya sunar.

Fakat burada en önemli noktalardan biri, sanatçıların tanınırlığını nasıl sağladığıdır. Hayatın her alanında olduğu gibi, kendi güçlü ifade şekillerini keşfetmiş ve devam ettirenler tanınır hâle gelir.

İnsanları da birbirinden ayıran ve büyük resimde zenginlik sağlayan şeylerden biri budur. Hepimiz aynı olsak, tek renkli ve sıkıcı bir bütünün parçası oluruz. O zaman yanımızdaki hiç kimse dikkatimizi çekmez ve aynı yolda, aynı şekilde yürümeye devam ederiz. O yolun büyüme potansiyeli de bir o kadar azalır.

Daha farklı yolların olduğu bir resimde ise merak ve keşif hissi uyanır. Yandaki yolda gördüğünüzden daha farklı bir şey gördüğünüzde, haritanızı değiştirme şansınız olur. Belki yeni ağaçlar ekler ya da olan bir şeyi azaltırsınız. Bu, bence çok güzel bir özgürlük.

Nasıl özgün olunur?

Kendinizi daha fazla tanıyarak.

Çok kısa ve net bir cevap yazdığımı farkındayım ama tam olarak bu cümle konuyu özetleyebilir. Nelerden keyif aldığınızı ve neleri daha iyi yaptığınızı bilmek çok faydalıdır.

Tabii, bunlar zamanla değişebilir ama kendimizi tanıma isteğimiz bile çok değerlidir. Kendimize şu soruları sormamız yaşadığımız değişimleri de bize gösterir:

  • “Ben son zamanlarda neleri yapmaktan keyif alıyorum?”
  • “Bu alanda özellikle hangi yeteneklerimi kullanabilirim?”
  • “Hangi yetkinliklere daha fazla sahibim?”

Öz-şefkat ve farkındalık, size düşündüğünüzden çok daha fazla yardımcı olacaktır.

Yeni Dünya ve Esneklik

Şimdiden 20 yıl önceye baktığınızda teknoloji ne kadar hayatınızdaydı? Bugünden ne kadar ve nasıl farklıydı?

Bu soru bana sorulsa, bir teknoloji uzmanı olmadığım için sadece kendi deneyimlerimden yola çıkarak cevaplayabilirim. Daha çok ev telefonunu kullanır ve bilgisayarda daha az vakit geçirirdim. SMS ve MMS ile mesajlaşırdık. Telefonda yılan oyunu oynardım. Müzik dinlemek için MP3 çalarım vardı.

10 yıl sonrasına gidersem, laptopum vardı ve okul için işlerimi onda hallederdim. Akıllı telefonum ve tabletimle daha mobil olabiliyordum. İnternette daha çok araştırma yapıyor ve aynı akıllı telefonumdan müzik dinliyordum.

Şimdiki zamana geldiğimde ise soru değişiyor. Şimdi, “Son zamanlarda teknoloji ile nasıl bir ilişkiniz var? Hangi alanlarda nasıl kullanıyorsunuz?” gibi bir soruya dönüşüyor. Cevabı da çok daha uzun ve detaylı. Başka bir noktadan da bakarsak, ivme artıyor. Bugünlerde makine öğrenmesi ve yapay zeka her şekilde hayatımızı şekillendiriyor. Buradan da değişimin kaçınılmaz bir şey olduğunu tekrar görebiliyoruz.

Biz bu değişimle ne kadar uyumlanıyoruz?

Bence bu sorulabilecek sorulardan biri. Değişim durmayacak ve alanlarını genişlettiği senaryoda biz insanlar da onunla uyumlanmalıyız.

Peki, nasıl daha kolay uyumlanırız?

Esnek olarak ve değişimi bir gelişim fırsatı olarak görüp bir noktasından hayatımıza katarak. İş dünyası, sosyal hayat ve birçok alanda teknoloji sağladığı kolaylıklarla yerini güçlendiriyor. Eskiden bir şeyi 10 adımda tamamlarken artık 5 adımda çok daha kolay bir şekilde yapabiliyoruz. Tabii bunu dengede ve ihtiyaca göre kullanmamız daha sağlıklı olur. Fazla ve hızlı tüketim, teknolojinin sosyal doğamızı etkilemesine de yol açabilir. İnsan olarak sosyal bağların bize ne kadar iyi geldiğini her zaman hatırlamak fayda sağlayacaktır. Hem diğer insanlar hem de diğer canlılarla ilişkimizi iyi tutarak değişim ve dönüşümü olumlu yönde şekillendirebiliriz.

İnsan ve Büyük Resim

Çağ, teknoloji ve iletişim şekilleri değiştikçe kavramlar da değişimi takip etmeye başlıyor. Merak ve keşif gibi yeniye ilgi duyan kavramlar da bu nedenle daha ön plana çıkıyor. Bu kavramlara esneklik ve benzeri arkadaşları da katılıyor. Bunlarla birlikte liderlik ve takım olmaya dair yeni bakış açıları geliştiriyoruz. Kolektif düşüncenin önemi arttıkça, büyük resmin hem parçası hem de belirleyicisi olmak daha değerli hale geliyor. Önceden ben, sen ve biz gibi özneler daha ön plandayken, şimdi resme “öteki” de giriyor.

Öteki kimdir? Tanımadığımız ve bilmediğimiz öteki neden önemli?

Öteki, dolaylı da olsa etki ettiğimiz gruptur. Başka bir deyişle, attığımız adımların etkilediği, tanımadığımız kişilerdir. İnsan, bir sevgi ve iletişim varlığıdır. Doğamız gereği, farkında olmasak bile göle attığımız küçük bir taşla dalgalar yaratırız. İletişim halinde olmak, özelliklerimizden bağımsız olarak öteki ve yakınlarımızla kesiştiğimiz bir kümedir.

Büyük resimde neler yaparsak olumlu etkilerimiz olur?

Bir şey yaparken olası etkilerini önceden düşünürsek, olumsuz birçok şeyin önüne bir parça bile olsa geçebiliriz. Bu, yeni bir ürün tasarlamak ya da bir proje yönetmek olabilir. Bunlarla beraber bir çok odaklandığımız şey de örnek olabilir. Önemli olan yalnızca bir hedefe ulaşmak değil, aynı zamanda diğerleri ile bağlantılı olduğumuz resimde nelere etki edeceğimizi de düşünmektir.

Örneğin, iklim konusundan devam edersek, artık doğa dostu ürünler daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Giydiğimiz kıyafetlerden başlayarak pek çok satın aldığımız eşyanın nasıl üretildiğini daha fazla araştırıyoruz. Ürünün nasıl test edildiği ve hangi fabrikada üretildiği en çok dikkat edilen etkenlerden biri haline geldi.

Özetlemek gerekirse:

Artık daha kolektif bir düşüncenin parçasıyız. Sadece kendimizle olan değil, resimde yer alan ve bizden etkilenebilecek ötekilerle de iletişimimiz önemli. Bu dengeyi kurduğumuz sürece, yazının başında da belirttiğim gibi, merak etmek ve keşfetme isteğimizle hem büyük resmin parçası hem de etkili bir belirleyicisi oluruz. Yeniye uyum sağlamak, sonsuz bir gelişim kaynağı ve bunu sürdürmek bizi güçlü kılıyor.

Üretkenlik

Çalışırken veya bir şeye odaklanırken neler size kendinizi üretken hissettiriyor?

Nasıl daha fazla üretken olursunuz?

Üretkenlik, iş hayatında en sık duyduğum kavramlardan biri. Bu yazıyı yazarken, çalışmak ve üretken olmayı nasıl karşılaştırabilirim diye düşünmeye başladım. İkisini kıyasladığımda aralarında bazı farklılıklar olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bunlar benim bakış açım ve size farklı gelen noktalar varsa lütfen paylaşın, böylece konuyu daha kapsayıcı bir şekilde konuşabiliriz. 🌱

Çalışmak, üretken olmamız için attığımız bir adımdır. Yıllık, aylık ve haftalık belirlenen hedefler, iş dünyasının önemli parçalarından biridir ve bu hedefler üzerinden yapılan işin başarısı ölçülür. Ancak bu hedeflere ulaşıldığında, sürecin nasıl yönetildiği de büyük önem taşır. İş nasıl tamamlandı? Çalışanlar kendilerini nasıl hissettiler? Zaman nasıl yönetildi? Bu ve benzeri sorular, süreci anlamak açısından önemli bir rol oynar.

Sürecin bize söyledikleri neden önemli?

Çalışmak ve üretken olmak arasındaki farklar burada ortaya çıkıyor. Bir işi birçok şekilde tamamlayabiliriz; yorularak, sıkılarak, keyif alarak ya da yeni şeyler öğrenerek. Bunları belirleyen şey, sürecin bize anlattıklarıdır. Sürece odaklanmak, sonraki hedefler için sağlıklı ve olumlu bir alan yaratır. Sürecin değerlendirilmesi her zaman fayda sağlar, ancak bunu ne zaman ve nasıl yaptığımız, elde edeceğimiz etkiyi değiştirebilir.

Çalışma alanını tasarlamak, süreci takip etmek ve sonunda nasıl bir sonuç elde edildiğine bakmak, iş ve iş kültürü hakkında önemli bilgiler sunar. Kendi dinamiklerimizi esnek bir şekilde keşfetmek, bireysel ve ekip olarak daha verimli çalışma alışkanlıkları edinmemizi sağlar.

İyi zaman yönetimi ve keyif veren rutinler de bu süreci destekler. İhtiyaca göre mola vermek, çalışma şeklini değiştirmek ve kişisel motivasyonu artıran alışkanlıklar, hedeflere daha kolay ulaşmamıza yardımcı olur. Yorulmuş bir insan verimliliğini kaybeder ve performansı düşer.

Peki, siz kendi iş hayatınızı düşündüğünüzde bu kavramları nasıl tanımlıyorsunuz? Bu konuyla bağlantılı olarak aklınıza gelen başka kelimeler veya kavramlar var mı?

Merak ve Keşfetmek

Sizce merak etmek nedir?

Geçen haftalarda bana merak etmeyi anımsatan iki şey izledim. Birincisi, genç bir kızın hayal etmek hakkında konuştuğu ve küçük bir kızın çizdiği resmi duvarda gördüğünde mutluluktan ağladığı bir andı. Bu iki kızın ortak bir yanı vardı: Çok istedikleri bir şeyi keşfetmek. Bu anlar, bu yazıyı yazmama ilham oldu. Birçok kelime ve anlam üzerine düşündüm, yazıyı defalarca düzenledim. “Keşif” ve “merak” bu yazı için en doğru kelimelerdi.

Biz insanlar, anlam arıyoruz. Buna her açıdan bakabilirsiniz; yaptığımız işte, yaşadığımız ilişkilerde, günlük rutinlerimizde… Tüm bu anların içinde, küçük de olsa bir anlam var. Bir şeyi merak etmek, ona ilgi duymak ve onda anlam bulmak aslında bizi özgün kılan şeyler. İşte bu yüzden dünyada birçok meslek, alan ve yaşam biçimi var ve bu da dünyayı renkli bir yer yapıyor. Bir rengin bile farklı tonları olduğunu düşünürsek, dünya aslında kocaman, renkli bir resim. Her detayın kendi içinde ve büyük resimde bir anlamı var.

Yazının başında bahsettiğim o iki an işte bu yüzden çok değerli. Bu kadar denge aradığımız ve kendimizi bulmaya çalıştığımız bu dünyada, merakla ilgi duyduğumuz bir şeylerin varlığını bilmek belki de bizim anlam bulma halimiz. Anlam bulduğumuz bir şeyi gerçekleştirmek ise içimizdeki o çocuğun teşekkür etme hali.

Empati ve İyi Dinlemek

Birisiyle ya da bir grup içinde iyi bir iletişim kurulduğunu nasıl anlarsınız? Daha fazla gülümseyen insanlar mı? Sakin bir ortam mı? Rahat akan sohbetler mi?

Bunların hepsi geçerli cevaplar olabilir. Ancak bir iletişimin iyi olduğunu anlamak için önce şekillendiği ortamı değerlendirmek gerekir. Yine de, iyi bir iletişimde öne çıkan iki temel özellik vardır: empati ve iyi dinleme. Bu ikisi bir arada olduğunda, yanlış bir iletişim kurmak neredeyse imkânsız hale gelir.

Empati ve İyi Dinleme Arasındaki Bağ
Önce iyi dinlemeden başlayalım. İnsanların en temel ihtiyaçlarından biri, duyulduğunu hissetmektir. Konuşmanın her iki taraf için de dengeli bir alışveriş olması gerekir. Ne kadar konuşuyorsanız, o kadar da dinlemeniz gerekir. Bu denge, rollerinize göre elbette değişebilir.

Empati ise dinleme becerisini güçlendirir. Karşınızdakini gerçekten anlamanızı sağlar ve böylece iletişim daha akıcı hale gelir. Karşı taraf, duyulduğunu hissettiğinde kendini daha samimi bir şekilde ifade eder.

Samimiyetin Gücü
Samimiyet, bir ilişkinin temel taşlarından biridir. Samimi bir ortamda kelimeler daha az ama daha anlamlı olur. Kelimelerin açıklıkla ifade edildiği bir yerde insanlar daha mutlu olur. Bu durumu bir göle atılan taşa benzetebiliriz: Samimiyetin yarattığı etkiler, suya yayılan halkalar gibi genişler.

Peki siz ne düşünüyorsunuz?
Siz iyi bir iletişimde olduğunuzu nasıl anlıyorsunuz? Empati dışında, sizce iyi bir iletişim için başka hangi özellikler vazgeçilmezdir?

Merak ve Yaşam Boyu Öğrenme

Bugün internette gördüğüm bir videoda, küçük bir kız babasına zor sorular soruyordu. Sorular zordu ama çocuğun merakı benim daha çok dikkatimi çekti. Sonra yorumlara baktım ve çoğunda benzer şeyler yazıyordu; “ Ben küçükken buna benzer sorular soruyordum.” Küçük yaşta neden çok soru sorup, büyüdükçe daha az şeyi merak ederiz? Bu soruya kesin bir yanıt vermek zor olsa da, merakın önemini vurgulamak istiyorum.

Merak, yeni şeyler öğrenmek ve kendimizi geliştirmek için harika bir araçtır. Doğru sorular ve bakış açılarıyla, hayatımızda büyük değişim ve dönüşümler yaratabiliriz. Yaşam boyu öğrenme kavramı bundan dolayı çok önemli. UNESCO’ya göre, “Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa. Yeni şeyler öğrenmiyor, şaşırmıyor ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa. Merak etmiyor, keşfetmiyorsa. Geçmişte, anılarında yaşıyor ve sürekli eskiyi tekrar ediyorsa, yaşlıdır.” Yani genç kalmanın sırlarından bir tanesi, merakımızı canlı tutmakta yatıyor.

Peki nasıl genç kalabiliriz? 

Hobilerimize odaklanarak ve yeni şeyler öğrenmeye açık olarak. O bir zamanlar her şeyi merak eden küçük çocuklar hala içinizde. Onların merakının özünü alıp önümüzde bulunan sınırsız kaynaklı dünyada ilerleyebilirsiniz. Şimdi, geçmişe göre öğrenmek çok daha kolay. Önemli olan, öğrenmeye istekli olmak.

Hayatınıza baktığınızda, son zamanlarda neleri merak edip araştırıyorsunuz? Bu meraklar size neler katıyor?