Özgünlük

Sizden A4 kâğıda bir yuvarlak çizmenizi istesem nasıl çizersiniz?

Kâğıdı nasıl tutar ve sayfanın ne kadarını kullanırsınız?

Kalabalık bir yerde bu sorunun size kalem ve kâğıt verilerek sorulduğunu düşünün. Sonra da o kâğıtların bir duvara asıldığını gözünüzde canlandırın. Karşınızda benzer olsa bile farklılıklar gösteren birçok yuvarlak olacağını düşünüyorum. Tam o duvara bakarken bir sorunun daha sorulduğunu hayal edin: “Bunlardan hangisi yuvarlak değildir?” Cevap çok kolay; hiçbiri.

Özgünlük tam da böyle bir şey.

Farklı yuvarlakların bir duvarda asılı olması. Kullanılan alanlar ve kâğıt kullanım şekilleri aynı olmasa bile, oraya baktığınızda ilk göreceğiniz detay birden çok yuvarlağın yan yana duruyor olmasıdır.

Özgünlük neden önemli?

Özgünlük, bizi biz yapan kavramlardan biridir. Güçlü yönlerimizi ve keyif aldığımız alanları da gösteren işaretlerden biridir. Bu yüzden sanat dünyası bu kadar renkli ve çeşitlidir. Farklı tarzlarda kendini ifade eden sanatçılar, sanatseverlere çok zengin bir dünya sunar.

Fakat burada en önemli noktalardan biri, sanatçıların tanınırlığını nasıl sağladığıdır. Hayatın her alanında olduğu gibi, kendi güçlü ifade şekillerini keşfetmiş ve devam ettirenler tanınır hâle gelir.

İnsanları da birbirinden ayıran ve büyük resimde zenginlik sağlayan şeylerden biri budur. Hepimiz aynı olsak, tek renkli ve sıkıcı bir bütünün parçası oluruz. O zaman yanımızdaki hiç kimse dikkatimizi çekmez ve aynı yolda, aynı şekilde yürümeye devam ederiz. O yolun büyüme potansiyeli de bir o kadar azalır.

Daha farklı yolların olduğu bir resimde ise merak ve keşif hissi uyanır. Yandaki yolda gördüğünüzden daha farklı bir şey gördüğünüzde, haritanızı değiştirme şansınız olur. Belki yeni ağaçlar ekler ya da olan bir şeyi azaltırsınız. Bu, bence çok güzel bir özgürlük.

Nasıl özgün olunur?

Kendinizi daha fazla tanıyarak.

Çok kısa ve net bir cevap yazdığımı farkındayım ama tam olarak bu cümle konuyu özetleyebilir. Nelerden keyif aldığınızı ve neleri daha iyi yaptığınızı bilmek çok faydalıdır.

Tabii, bunlar zamanla değişebilir ama kendimizi tanıma isteğimiz bile çok değerlidir. Kendimize şu soruları sormamız yaşadığımız değişimleri de bize gösterir:

  • “Ben son zamanlarda neleri yapmaktan keyif alıyorum?”
  • “Bu alanda özellikle hangi yeteneklerimi kullanabilirim?”
  • “Hangi yetkinliklere daha fazla sahibim?”

Öz-şefkat ve farkındalık, size düşündüğünüzden çok daha fazla yardımcı olacaktır.

Yeni Dünya ve Esneklik

Şimdiden 20 yıl önceye baktığınızda teknoloji ne kadar hayatınızdaydı? Bugünden ne kadar ve nasıl farklıydı?

Bu soru bana sorulsa, bir teknoloji uzmanı olmadığım için sadece kendi deneyimlerimden yola çıkarak cevaplayabilirim. Daha çok ev telefonunu kullanır ve bilgisayarda daha az vakit geçirirdim. SMS ve MMS ile mesajlaşırdık. Telefonda yılan oyunu oynardım. Müzik dinlemek için MP3 çalarım vardı.

10 yıl sonrasına gidersem, laptopum vardı ve okul için işlerimi onda hallederdim. Akıllı telefonum ve tabletimle daha mobil olabiliyordum. İnternette daha çok araştırma yapıyor ve aynı akıllı telefonumdan müzik dinliyordum.

Şimdiki zamana geldiğimde ise soru değişiyor. Şimdi, “Son zamanlarda teknoloji ile nasıl bir ilişkiniz var? Hangi alanlarda nasıl kullanıyorsunuz?” gibi bir soruya dönüşüyor. Cevabı da çok daha uzun ve detaylı. Başka bir noktadan da bakarsak, ivme artıyor. Bugünlerde makine öğrenmesi ve yapay zeka her şekilde hayatımızı şekillendiriyor. Buradan da değişimin kaçınılmaz bir şey olduğunu tekrar görebiliyoruz.

Biz bu değişimle ne kadar uyumlanıyoruz?

Bence bu sorulabilecek sorulardan biri. Değişim durmayacak ve alanlarını genişlettiği senaryoda biz insanlar da onunla uyumlanmalıyız.

Peki, nasıl daha kolay uyumlanırız?

Esnek olarak ve değişimi bir gelişim fırsatı olarak görüp bir noktasından hayatımıza katarak. İş dünyası, sosyal hayat ve birçok alanda teknoloji sağladığı kolaylıklarla yerini güçlendiriyor. Eskiden bir şeyi 10 adımda tamamlarken artık 5 adımda çok daha kolay bir şekilde yapabiliyoruz. Tabii bunu dengede ve ihtiyaca göre kullanmamız daha sağlıklı olur. Fazla ve hızlı tüketim, teknolojinin sosyal doğamızı etkilemesine de yol açabilir. İnsan olarak sosyal bağların bize ne kadar iyi geldiğini her zaman hatırlamak fayda sağlayacaktır. Hem diğer insanlar hem de diğer canlılarla ilişkimizi iyi tutarak değişim ve dönüşümü olumlu yönde şekillendirebiliriz.

İnsan ve Büyük Resim

Çağ, teknoloji ve iletişim şekilleri değiştikçe kavramlar da değişimi takip etmeye başlıyor. Merak ve keşif gibi yeniye ilgi duyan kavramlar da bu nedenle daha ön plana çıkıyor. Bu kavramlara esneklik ve benzeri arkadaşları da katılıyor. Bunlarla birlikte liderlik ve takım olmaya dair yeni bakış açıları geliştiriyoruz. Kolektif düşüncenin önemi arttıkça, büyük resmin hem parçası hem de belirleyicisi olmak daha değerli hale geliyor. Önceden ben, sen ve biz gibi özneler daha ön plandayken, şimdi resme “öteki” de giriyor.

Öteki kimdir? Tanımadığımız ve bilmediğimiz öteki neden önemli?

Öteki, dolaylı da olsa etki ettiğimiz gruptur. Başka bir deyişle, attığımız adımların etkilediği, tanımadığımız kişilerdir. İnsan, bir sevgi ve iletişim varlığıdır. Doğamız gereği, farkında olmasak bile göle attığımız küçük bir taşla dalgalar yaratırız. İletişim halinde olmak, özelliklerimizden bağımsız olarak öteki ve yakınlarımızla kesiştiğimiz bir kümedir.

Büyük resimde neler yaparsak olumlu etkilerimiz olur?

Bir şey yaparken olası etkilerini önceden düşünürsek, olumsuz birçok şeyin önüne bir parça bile olsa geçebiliriz. Bu, yeni bir ürün tasarlamak ya da bir proje yönetmek olabilir. Bunlarla beraber bir çok odaklandığımız şey de örnek olabilir. Önemli olan yalnızca bir hedefe ulaşmak değil, aynı zamanda diğerleri ile bağlantılı olduğumuz resimde nelere etki edeceğimizi de düşünmektir.

Örneğin, iklim konusundan devam edersek, artık doğa dostu ürünler daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Giydiğimiz kıyafetlerden başlayarak pek çok satın aldığımız eşyanın nasıl üretildiğini daha fazla araştırıyoruz. Ürünün nasıl test edildiği ve hangi fabrikada üretildiği en çok dikkat edilen etkenlerden biri haline geldi.

Özetlemek gerekirse:

Artık daha kolektif bir düşüncenin parçasıyız. Sadece kendimizle olan değil, resimde yer alan ve bizden etkilenebilecek ötekilerle de iletişimimiz önemli. Bu dengeyi kurduğumuz sürece, yazının başında da belirttiğim gibi, merak etmek ve keşfetme isteğimizle hem büyük resmin parçası hem de etkili bir belirleyicisi oluruz. Yeniye uyum sağlamak, sonsuz bir gelişim kaynağı ve bunu sürdürmek bizi güçlü kılıyor.

Üretkenlik

Çalışırken veya bir şeye odaklanırken neler size kendinizi üretken hissettiriyor?

Nasıl daha fazla üretken olursunuz?

Üretkenlik, iş hayatında en sık duyduğum kavramlardan biri. Bu yazıyı yazarken, çalışmak ve üretken olmayı nasıl karşılaştırabilirim diye düşünmeye başladım. İkisini kıyasladığımda aralarında bazı farklılıklar olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bunlar benim bakış açım ve size farklı gelen noktalar varsa lütfen paylaşın, böylece konuyu daha kapsayıcı bir şekilde konuşabiliriz. 🌱

Çalışmak, üretken olmamız için attığımız bir adımdır. Yıllık, aylık ve haftalık belirlenen hedefler, iş dünyasının önemli parçalarından biridir ve bu hedefler üzerinden yapılan işin başarısı ölçülür. Ancak bu hedeflere ulaşıldığında, sürecin nasıl yönetildiği de büyük önem taşır. İş nasıl tamamlandı? Çalışanlar kendilerini nasıl hissettiler? Zaman nasıl yönetildi? Bu ve benzeri sorular, süreci anlamak açısından önemli bir rol oynar.

Sürecin bize söyledikleri neden önemli?

Çalışmak ve üretken olmak arasındaki farklar burada ortaya çıkıyor. Bir işi birçok şekilde tamamlayabiliriz; yorularak, sıkılarak, keyif alarak ya da yeni şeyler öğrenerek. Bunları belirleyen şey, sürecin bize anlattıklarıdır. Sürece odaklanmak, sonraki hedefler için sağlıklı ve olumlu bir alan yaratır. Sürecin değerlendirilmesi her zaman fayda sağlar, ancak bunu ne zaman ve nasıl yaptığımız, elde edeceğimiz etkiyi değiştirebilir.

Çalışma alanını tasarlamak, süreci takip etmek ve sonunda nasıl bir sonuç elde edildiğine bakmak, iş ve iş kültürü hakkında önemli bilgiler sunar. Kendi dinamiklerimizi esnek bir şekilde keşfetmek, bireysel ve ekip olarak daha verimli çalışma alışkanlıkları edinmemizi sağlar.

İyi zaman yönetimi ve keyif veren rutinler de bu süreci destekler. İhtiyaca göre mola vermek, çalışma şeklini değiştirmek ve kişisel motivasyonu artıran alışkanlıklar, hedeflere daha kolay ulaşmamıza yardımcı olur. Yorulmuş bir insan verimliliğini kaybeder ve performansı düşer.

Peki, siz kendi iş hayatınızı düşündüğünüzde bu kavramları nasıl tanımlıyorsunuz? Bu konuyla bağlantılı olarak aklınıza gelen başka kelimeler veya kavramlar var mı?

Merak ve Keşfetmek

Sizce merak etmek nedir?

Geçen haftalarda bana merak etmeyi anımsatan iki şey izledim. Birincisi, genç bir kızın hayal etmek hakkında konuştuğu ve küçük bir kızın çizdiği resmi duvarda gördüğünde mutluluktan ağladığı bir andı. Bu iki kızın ortak bir yanı vardı: Çok istedikleri bir şeyi keşfetmek. Bu anlar, bu yazıyı yazmama ilham oldu. Birçok kelime ve anlam üzerine düşündüm, yazıyı defalarca düzenledim. “Keşif” ve “merak” bu yazı için en doğru kelimelerdi.

Biz insanlar, anlam arıyoruz. Buna her açıdan bakabilirsiniz; yaptığımız işte, yaşadığımız ilişkilerde, günlük rutinlerimizde… Tüm bu anların içinde, küçük de olsa bir anlam var. Bir şeyi merak etmek, ona ilgi duymak ve onda anlam bulmak aslında bizi özgün kılan şeyler. İşte bu yüzden dünyada birçok meslek, alan ve yaşam biçimi var ve bu da dünyayı renkli bir yer yapıyor. Bir rengin bile farklı tonları olduğunu düşünürsek, dünya aslında kocaman, renkli bir resim. Her detayın kendi içinde ve büyük resimde bir anlamı var.

Yazının başında bahsettiğim o iki an işte bu yüzden çok değerli. Bu kadar denge aradığımız ve kendimizi bulmaya çalıştığımız bu dünyada, merakla ilgi duyduğumuz bir şeylerin varlığını bilmek belki de bizim anlam bulma halimiz. Anlam bulduğumuz bir şeyi gerçekleştirmek ise içimizdeki o çocuğun teşekkür etme hali.

Empati ve İyi Dinlemek

Birisiyle ya da bir grup içinde iyi bir iletişim kurulduğunu nasıl anlarsınız? Daha fazla gülümseyen insanlar mı? Sakin bir ortam mı? Rahat akan sohbetler mi?

Bunların hepsi geçerli cevaplar olabilir. Ancak bir iletişimin iyi olduğunu anlamak için önce şekillendiği ortamı değerlendirmek gerekir. Yine de, iyi bir iletişimde öne çıkan iki temel özellik vardır: empati ve iyi dinleme. Bu ikisi bir arada olduğunda, yanlış bir iletişim kurmak neredeyse imkânsız hale gelir.

Empati ve İyi Dinleme Arasındaki Bağ
Önce iyi dinlemeden başlayalım. İnsanların en temel ihtiyaçlarından biri, duyulduğunu hissetmektir. Konuşmanın her iki taraf için de dengeli bir alışveriş olması gerekir. Ne kadar konuşuyorsanız, o kadar da dinlemeniz gerekir. Bu denge, rollerinize göre elbette değişebilir.

Empati ise dinleme becerisini güçlendirir. Karşınızdakini gerçekten anlamanızı sağlar ve böylece iletişim daha akıcı hale gelir. Karşı taraf, duyulduğunu hissettiğinde kendini daha samimi bir şekilde ifade eder.

Samimiyetin Gücü
Samimiyet, bir ilişkinin temel taşlarından biridir. Samimi bir ortamda kelimeler daha az ama daha anlamlı olur. Kelimelerin açıklıkla ifade edildiği bir yerde insanlar daha mutlu olur. Bu durumu bir göle atılan taşa benzetebiliriz: Samimiyetin yarattığı etkiler, suya yayılan halkalar gibi genişler.

Peki siz ne düşünüyorsunuz?
Siz iyi bir iletişimde olduğunuzu nasıl anlıyorsunuz? Empati dışında, sizce iyi bir iletişim için başka hangi özellikler vazgeçilmezdir?

Merak ve Yaşam Boyu Öğrenme

Bugün internette gördüğüm bir videoda, küçük bir kız babasına zor sorular soruyordu. Sorular zordu ama çocuğun merakı benim daha çok dikkatimi çekti. Sonra yorumlara baktım ve çoğunda benzer şeyler yazıyordu; “ Ben küçükken buna benzer sorular soruyordum.” Küçük yaşta neden çok soru sorup, büyüdükçe daha az şeyi merak ederiz? Bu soruya kesin bir yanıt vermek zor olsa da, merakın önemini vurgulamak istiyorum.

Merak, yeni şeyler öğrenmek ve kendimizi geliştirmek için harika bir araçtır. Doğru sorular ve bakış açılarıyla, hayatımızda büyük değişim ve dönüşümler yaratabiliriz. Yaşam boyu öğrenme kavramı bundan dolayı çok önemli. UNESCO’ya göre, “Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa. Yeni şeyler öğrenmiyor, şaşırmıyor ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa. Merak etmiyor, keşfetmiyorsa. Geçmişte, anılarında yaşıyor ve sürekli eskiyi tekrar ediyorsa, yaşlıdır.” Yani genç kalmanın sırlarından bir tanesi, merakımızı canlı tutmakta yatıyor.

Peki nasıl genç kalabiliriz? 

Hobilerimize odaklanarak ve yeni şeyler öğrenmeye açık olarak. O bir zamanlar her şeyi merak eden küçük çocuklar hala içinizde. Onların merakının özünü alıp önümüzde bulunan sınırsız kaynaklı dünyada ilerleyebilirsiniz. Şimdi, geçmişe göre öğrenmek çok daha kolay. Önemli olan, öğrenmeye istekli olmak.

Hayatınıza baktığınızda, son zamanlarda neleri merak edip araştırıyorsunuz? Bu meraklar size neler katıyor?

Keyif Veren Rutinler

📍Günlük hayatınızı nasıl yönetiyorsunuz?
📍Neleri nasıl yapıyorsunuz?

Herkesin mutlaka birkaç onu mutlu eden rutini vardır. Bu kitap okumak, yemek yapmak veya başka şeyler olabilir. Eğer şanslı iseniz, bunlar günlük hayatınızın ana parçalarından da olabilir. Hatta yapmaktan keyif aldığınız küçük şeyler çoktan hayatınızı şekillendiren şeylerin parçaları olmuştur. Haftaya bu konu bile başlamak evde çiçekleri sularken geldi. Çiçekleri sularken yaşadığım mutluluğu kelimelerle ifade etmek zor. Hepsine ayrı ayrı bakıyor ve su oranını ayarlıyorsun. Kovaları yerine koyduğunda ise büyük bir mutlulukla gününe devam ediyorsun. Yazıya dönmek gerekirse, çiçekleri sulamak gibi birçok rutinimiz var ama onların verdiği keyfi görmek için biraz daha farkında olmamız gerekiyor. Bu yapması çok ta zor bir şey değil aslında. Bir şeyi nasıl yaptığınıza dikkat ederseniz kolayca anlarsınız. O an ekstra keyifli hissediyorsanız orada size iyi gelen bir şeyler vardır.



Peki bunları nasıl daha da kolay anlayabilirsiniz?💬 Kendinize “ Özellikle günün hangi anlarında kendimi daha iyi hissediyorum?”, “O anlarda neler yapıyorum?”, “Bir şeye nasıl başlarsam daha rahat devam ediyorum?” ve benzeri soruları kendinize sorabilirsiniz. Bir kağıda cevapları da yazarsanız geleceğe dönük alışkanlıklara da sahip olabilirsiniz. Yazdıklarım size nasıl geliyor? Sizin aklınıza daha başka hangi sorular geliyor? Sorularınızı siz de bana yazabilirsiniz. 🤓 Soru alışverişi mesleğimin en sevdiğim yanlarından biri. Size güzel bir hafta dilerim. 🙏

Serra 🌸

Üretmek ve Yaratıcılık

Üretmeye başlamak için nelere ihtiyacınız var? Bir kağıt ve kaleme. 

Mesela ben bu yazıya diğer notlarımın bulunduğu bir kağıdın arka sayfasında ve sınırlı bir alanda başlıyorum. Sonra dayanamayıp 5 dakika önce ertesi gün çalışmaya devam ederim diye kapattığım bilgisayarımda da devam ediyorum. Bu yazı Ikigai kitabını incelerken zihnimde şekillenmeye başladı. Kitabı incelerken aklıma başka bir kitap geldi ve kitabı gözümün önünde bir yere koyma fikri geldi. Böylece dışarı çıkmak isteyen kelimelerimi klavye ile sizinle paylaşıyor oldum. Yorgun veya enerjik olmam farketmez, bazı şeylerin doğru zamanlarını tahmin edemeyiz. Bazen gelen ilhama zihnimizde bir sandalye çekmemiz gerekir. Çünkü geldiği zaman en güzel hediyelerini de getirir. Bu açıdan bakınca üretmek düşündüğümüz kadar zor değil. Bir fikir ve onu işleyecek motivasyona ihtiyacınız var. Gerisi sadece birbirini takip eden adımlar… Tabi her zaman benim şimdi yaptığımı yapamazsınız. Zamanınız da olmayabilir. O zaman aklınıza gelen şeyi hatırlatacak bir şey bulabilirsiniz. Fotoğraf çekebilir, onu hatırlatan kısa notlar alabilir ya da kendi yöntemlerinizi kullanabilirsiniz. 🤓 Fakat yazmak önemli. Çok kısa ve net bir cümle yazdığımı farkındayım. El ile yazmak öğrenme ve ilerleme süreçlerini hızlandırıyor. Yazı yazmayı sevmiyorsanız da çizebilirsiniz. Aklınıza o fikre dair gelen şeyleri çizmek de benzer etkiler yaratacaktır. Fikir geldiği an yapabileceğinizin en iyisini yapın yeter. Zaten bu her zaman yaptığımız şey. Milton Erickson Prensipleri de bunu anlatır. 

Yazı anladığım kadarıyla daha da uzayabilir ve ben bunu istemiyorum. Bundan dolayı kısa bir cümle ile sonlandıracağım; sizi destekleyen fikirlerinize bir şans verin. Onlar yaratıcı düşüncelerinizin size verdiği hediyeler.

Verimlilik

Verimlilik en sevdiğim kavramlardan biri. Bundan dolayı pazartesi paylaşacağım bir yazı için en uygun konulardan da biri. Bir kere üretkenliğin kardeşi. Kardeşi ile çok benzer yanları da var. Hatta bana göre neredeyse ikizler. Ben verimliliği hayatıma sevdiğim ve çalışma rutinlerimi sürdürebilir tutacak yöntemlerle katıyorum. Mesela her hafta başı bir kalanlar listesi yapıyorum. Böylece her çalışmaya oturduğumda liste yanımda oluyor ve bir sonraki adımımı kolaylıkla planlıyorum. Tabi bu liste ile kendimi üretken hissettiğim yerlere gidiyorum. ( Verimlilik ve üretkenliği kardeş olarak gördüğümü söylemiştim. ☺️) Üretken olduğum günler kendimi verimli hissediyorum. Okuduğum kaynaklar ve deneyimlerime göre herkesin kendi tanımı var ve bu tanımlara uygun şekilde yaşıyor. Bundan dolayı uzun uzun kendi tanımımı yazmak istemiyorum. Ama bir kaç soru sorarak yazıya devam edebilirim. 😇 

Siz verimliliği nasıl tanımlıyorsunuz? 

Sizce neye benziyor? 

Diğer hangi kavramlar ile nasıl ilişkide? 

Bu sorular kulağınıza nasıl geliyor? Sizi çok soru ile boğmak istemiyorum. Ondan dolayı burada keseceğim. Fakat aklınıza başka sorular geliyorsa lütfen temiz bir kağıda listeleyin. Düşündüğünüzden daha fazla faydalı olacaktır. Hatta soruları zihin haritası şeklinde de yazabilirsiniz. İnsan beyni yatay zihin haritalarını daha rahat algılıyor. Haftaya böyle bir adım ile başlamak kulağınıza nasıl geliyor? Bu yazıları yazarken cevaplarınızı çok merak ediyorum. ☺️Ama yazıları uzatmayı da sevmiyorum. Yazıyı izninizle “ Neler verimliliğinizi arttırır?” sorusu ile kapatmak istiyorum. Dilerim haftanız tam da istediğiniz gibi geçer. 

Sevgilerimle,

Serra 😊