Merak etmek ve üretmek

Merhaba,

Bugün sizinle merak hakkında kısa bir yazı paylaşmak istiyorum. Dün bir markete gittim ve uzun zaman sonra bir dergi dikkatimi çekti. Derginin kapağında beyin hakkında bir başlık ve benzer konu başlıkları vardı. 🔎 Dergiyi aldım ve bugün okumak için neredeyse odanın ortasına koydum. Biliyorum uzun zamandır yazı yazmıyor ve içerik paylaşmıyorum. Fakat bu dergi üretme duygumu harekete geçirdi ve kendimi iş başında buldum! 🤓

Derginin başlığına karşı hissettiğim duygu merak olduğu için de yazı ve resmin konusunu bulmak zor olmadı. Kendime “ Merak nasıl çizilir? “ diye sorduğumda gördüğünüz akıl haritası oluştu. 🖌️Öncelikle üretme isteğini yazdım ve bende yarattığı etkileri. Sonra neye benzetebileceğimi düşündüm ve tohum ekme hali gözümde canlandı. 🌱Düşüncelerimi topladıktan sonrada gördüğünüz kalp illüstrasyonu oluştu. 🩷

Eski yazı ve çizimlerimden farklı olarak bugün sizinle arada aldığım notlarımı da paylaşmak istedim. Bunun en büyük sebeplerinden biri merak etmenin bir süreç olması olabilir. ✨ Dün o dergiyi almak içeriğin şeklini değiştirdi. 📚

Siz meraklı olmayı nasıl anlatırsınız? Neye benzetirsiniz? Neler sizde üretme isteğini doğurur? 🌱🌸

Yaratıcılık ✨

🌱

Yaratım

Yaratmak

Bu kelimeler galiba insan doğasını en fazla yansıtanlardan olabilir. En basit açıdan baktığımızda bile bir anlamı var. Günlük hayatlarımızda yemek yaparken birden fazla değişik malzemeyi karıştırıp, yemek yapıyoruz. Ya da bir şey yazarken kalemin mürekkebi ile kağıda orada olmayan bir şeyler çiziyoruz/yazıyoruz.

Okuduğunuz üzere yaratıcılık hayatımızın her alanında bir şekilde var. Farkında olmadığımız zamanlarda bile etrafımız yaratmış olduğumuz şeylere dolu. Geçen günlerde tam da bu konu hakkında “ The Mind , Explained” belgesel serisinin “Yaratıcılık” bölümünü seyrettim ve bu kadar çizim ve renklerle yaşayan bir insan olarak da beni çok etkiledi.

Belgesele göre yaratıcılık nedir?

Yaratıcılık düşündüğümüz kadar mistik ve bulunması zor bir şey değil, bir kasımız. Pratik yaparak o kas daha da güçleniyor ve bize doğal gelecek şekilde rutinimizin parçası oluyor.

Nasıl yaratıcı olunur?

Demin yazdığım gibi yaratıcılık bir kas ve pratikle güçleniyor. Fakat burada süreci hızlandıran çok önemli bir soru var, “Ya olursa?”. Yaratıcılığın formulü olsa bu birşeyleri farklı ve yeni şekillerde birleştirmek. Bu soru kalıbı da işleme merak duygusunu da ekliyor. Başka bir yaratıcı bakış açısını da doğaçlama yapılan tiyatroda görebilirsiniz. Doğaçlama tiyatro yapanlar yaratıcılıklarını “evet, ve…” tekniği ile arttırıyorlar. Bu teknikle doğaçlama sırasında kişiler birbirlerini dinliyor, kendi düşüncelerini ekliyor ve herkesin ortak ürünü olan bir performans ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle, yargısız ve iletişime açık bir ortamda kişiler birbirileri ile çalışıyor.

Yaratıcılık ve hayal gücünün farkı

Hayal gücü yaratıcılığın başlangıç noktalarından biri. Her yaratıcı insan hayal gücünü kullanır ama her hayal gücü kuvvetli insan yaratıcı olmayabilir. Üstüne odaklanılmış hayal gücü kişiyi yaratıcı yapıyor.

Nasıl odaklanılır? Yaratıcılığı neler arttırır?

Her şeyden önce merak duygusunu taze tutmak birçok şeyi başlatacaktır. Merak duygusu keşif alanı ve sonuç olarak da yaratıcılığı ortaya çıkartır. Bunu da bir şekle dönüştürecek olursam bir döngüyü temsil eden bir yuvarlak olur. Ne kadar keşfedersek o kadar yaratıcı olur ve bu döngüyü kuvvetlendiririz. Ama yaratıcılık sürecinin dümdüz yukarı çıkan bir çizgi olmadığını hatırlamakta da fayda var. Bu süreçte önemli olan kararlı ve keyifli olmak. Kararlı olmak sizi ileri taşırken, keyif de aksilikleri en kolay şekilde çözmenizi sağlar.

Bunun dışında aramızda üstüne yatmak dediğimiz teknik de oldukça faydalı. Başka bir açıdan bakarsak, bir şeyi akışına bırakıp daha sakin gözlemler yapmak. Bu bazen gerçekten ertesi gün veya başka günlere bırakmak anlamına gelirken, bazen de gün içinde hayal kurmak da olabiliyor.

Son olarak demin de yazdığım gibi odaklanmak yaratıcılığı arttıran önemli yöntemlerden biri. Merak ve odaklanmak formülün en önemli etkenlerinden biri. Üstüne düşünüp adımlar atmazsak çok güzel bir şeye dönüşebilecek bir düşünce uçup yok olabilir. Onun üstüne çalışmalı ve onu somutlaştırmalıyız. Tabi odaklanma yöntemleri oldukça şahsi bir şey olabilir. Bundan dolayı yaratıcılık yolculuğunun keyifli yapacak bakış açıları her zaman faydalı olacaktır. Buna bağlı olarak yazımı bitirirken size bir soru sormak isterim; neler her zaman keyfinizi arttırır ?✨

Not: Belgeseli seyretmiş ve seyretmek isteyen herkes, siz de lütfen fikirlerinizi serraispahani@gmail.com adresi ya da Instagram üzerinden benimle paylaşın.☺️

The Mind, Explained, Creativity , https://www.netflix.com/tr/title/81098586 *

Verimlilik

Merhaba,

Bugün sizinle hem eğitim hem de iş hayatınızda daha keyifli ve verimli olmak için kullanabileceğiniz bir kaç yöntemi paylaşacağım.  Özellikle sonbahar başında, okulların açıldığı ve iş hayatının en hareketli olduğu zamanlar, olduğumuz için daha fazla fayda sağlayabileceğini düşündüm.  Bunların bazılarını ben de kullanıyor ve katkılarını görüyorum. Ama yazıya başlamadan önce  biraz daha araştırma yaptım ve onları toparladım. Yöntemleri liste halinde aşağıda bulabilirsiniz;

1. Kağıdı yatay tutarak daha çok görsel not tutmak.

Tony Buzan insan beyninin görselliği daha kolay anladığını anlatıyor. Hatta kapsayıcı bir çalışma yöntemi varsa, bu kesinlikle onlardan biri olabilir. Konuyu kağıdı yatay tutarak daha fazla şekil ve sözcüklere bölerek çalıştığınızda akılda daha fazla kalıyor.

2. Saat tutarak çalışmak.

 Saat tutarak çalışarak kendinize küçük hedefler koyar ve zamanı daha farkında kullanabilirsiniz. (1)

3. Dikkatiniz dağılırsa kısa yürüyüşler yapmak.

Bu tip aralarda yürümek/hareket etmek mekanda değişiklik yaptığınız için ipin düğümlenen kısmını daha rahat çözmenizi sağlar.(2)

4. Tek (gereken kadar) ekran çalışmak.

Birden fazla ekranla çalışmak dikkatinizi bozabilecek olanakları açık tutmak anlamına gelir. (3)

5. Yapılacaklara teker teker odaklanmak.

Tek odaklı çalışmak yaratıcılığı arttırır. Bir sıra belirlemen gerekirse de yapacaklarınızı öncelik sırasına göre sıralayabilirsiniz. Böylece zamanı da daha faydalı kullanırsınız.(4)

Bu sıralamayı yaparken ” Nereden başlarsam istediğim gibi hedefime ulaşırım?” sorusu yardımcı olabilir.

6. Bir önceki yönteme benzer bir şekilde işinizi küçük hedeflere bölerek ve sonrasında eklemelerle ilerlemek.

Bu yöntemle hedefler gözünüze daha ulaşılabilinir gözükür. (5)

7.  İnsan olduğunuzun farkında bir şekilde hata yaptığınızda kendinize şefkat göstermek.

Bir koç olarak bu yöntem bana en çok uygulanması gereken gibi geliyor. İyilik, mükemmellik ve benzer kavramlar kişiden kişiye değişebilir. Bizler sadece kendi kontrolümüzde olanı başarabiliriz. Bundan dolayı diğer bakış açılarına açık bir şekilde kendi yollarımızı çizmeliyiz. (6)

Özgünlük birçok yerde olduğu gibi burada da kişiyi güçlendiren bir özellik olarak karşımıza çıkıyor.

8. Yukarıdaki yöntemlerle beraber “Özellikle neler size çalışırken kendinizi verimli hissettiriyor?” , ” Çalışırken öncelik listenizi neler uygulanabilir yapar?” ve “Bana en çok uyan çalışma yöntemleri neler?” sorularını cevaplamak.

Çalışırken çözüm odaklı ucu açık sorular çalışmanıza hem  fayda katar hem de çalışma rutinlerinizi daha keyifli yapar. Hatta “Nasıl çalışırsam keyif alırım?” sorusunu da buraya ekleyebilirsiniz. 

Aslında yukarda anlatmak istediğim şey verimli not tutma ve çalışma yöntemleri hayatımızın sayısız alanında faydalı. Bu yöntemleri belkide biliyor ve uyguluyorsunuzdur. Bu yöntemler sihirlerini her zaman ortaya çıkaracaktır. Kim daha kısa sürede daha fazla iş bitirmek istemez ki?

Not: Kullandığım kaynak iş hayatında gibi gözükse de, bu yöntemleri deminde yazdığım gibi faydalı gördüğünüz her zaman kullanabilirsiniz. 

(1) Phyllis Korkki, How to Make the Most of Your Workday , https://www.nytimes.com/guides/business/how-to-improve-your-productivity-at-work

(2)Phyllis Korkki, How to Make the Most of Your Workday, https://www.nytimes.com/guides/business/how-to-improve-your-productivity-at-work

(3)Phyllis Korkki, How to Make the Most of Your Workday , https://www.nytimes.com/guides/business/how-to-improve-your-productivity-at-work

(4)Phyllis Korkki, How to Make the Most of Your Workday , https://www.nytimes.com/guides/business/how-to-improve-your-productivity-at-work

(5)Phyllis Korkki, How to Make the Most of Your Workday , https://www.nytimes.com/guides/business/how-to-improve-your-productivity-at-work

(6)Phyllis Korkki, How to Make the Most of Your Workday, https://www.nytimes.com/guides/business/how-to-improve-your-productivity-at-work

Doğa ve Denge

“Doğanın yolu, eksik olanı düzeltmek için fazla olanı almaktır.”

-Lao Tzu

Yukarıda yazan Lao Tzu’nun karşıma çıkan en güzel alıntılarından biri olabilir. Ana kavramına bakarsam, karşıma denge çıkıyor. Denge özellikle bu kadar kaynak olan dünyamızda çok önemli. Sonsuz etkisi olabilecek kaynaklar ve kullanma şeklimize göre şekillenebilecek sonuçlar bulunuyor. Tzu’nun da söylediği gibi, yaşam bu kaynakları daha fazla yaşam yaratmak amacı ile kullanıyor. Örnek vermek gerekirse, güneş her canlıya fazlasıyla yetecek kadar enerjiyi çok kısa diyebileceğimiz süreler içinde bize sunuyor. Bu enerjiyi nasıl kullandığımız sadece bizi değil, diğer canlıları da etkiliyor. Doğa kendi içinde bu denge işini çözmüş. Hatta, kendi vücutlarımız da bu dengeyi koruyor. (1)

Doğa neden bu kadar önemli?

Doğa üstünde yaşadığımız yerküreyi güzelleştiren ve diğer canlı dostalarımızı içeren bir şey. Size bu kadar kapsayıcı ve aynı anda içimizde gücünü hissettiğimiz bir şeyi nasıl anlatabilirim onu da bilmiyorum. Yalnızca şunu yazabilirim; doğanın parçasıyız ve doğa da parçamız. Onu anlamak ve model almak, sürdürebilir bir gelecek için oldukça önemli. Doğada yaklaşık 60,000 memeli, kuş, sürüngen ve balık bulunuyor. Bunlara ek olarak, 300,000’den fazla farklı bitki çeşidi yaşıyor. Bütün canlıların dünyayı zenginleştirecek kabiliyetleri var. Amaç sadece bütün canlılar arası eşitlik değil,yeşillenen bir orman gibi büyümek de olmalı.(2)

Bu konuya nereden geldim?

Yeni blog yazım için konu ararken karşıma doğayı rehber alarak enerjiyi daha farkında kullanmak hakkında bir yazı çıktı. Yazı tamda yukarıda yazdığım ana hatları gösteriyordu. Doğanın kendi içinde iletişimi ve araçlarını çok somut bir şekilde açıklamıştı. Yazıyı okurken biyomimikri kavramı dikkatimi çekti ve konuyu genişletmek istedim. (4)

Biyomimikri nedir? Neler doğayı taklit etmemizi sağlıyor?

Bir tasarım üzerinde çalışırken doğadaki sistemleri adapte etmek biyomimikridir. Bunu özellikle son teknolojide gözlemleyebiliriz. Burada önemli olan üç anahtar kelime var; ahenk/uyum, denge ve ritim/düzen. Doğa kendi içinde bunları barındırıyor ve bu dengeyi devam ettiren canlılar en uzun ve güzel yaşayanlar oluyor. (5)

Bu üç kavram nasıl örneklendirebilinir?

1.Ahenk/uyum

Tanım: Akış ile uyum sağlamak.

Örnek: Göç eden bir ördeğin onu rahatsız edecek bir rüzgar ile karşılaştığında, dinlenip havanın sakinlemesini beklemesi.

2.Denge

Tanım: Giren ve çıkan enerjinin dengelenmesi.

Örnek: Aynı ördeğin göç ederken harcayacağı eforu dengeleyecek besini alması.

3. Ritim/Düzen

Tanım: Güçlendiren ve sakinleştiren günlük, mevsimsel ve yaşamsal döngüler.

Örnek: Bunu bir ayının metabolizmasını yavaşlatarak kış uykusuna yatması (6)

Başka hangi örnek verilebilinir?

Kazların göç ederken V şeklinde uçmaları. Bir kaz kendi başında uçmak istese bu kadar verimli sonuçlar alamaz. Bu uçuş şekli kazı %70 daha ileri bir noktaya taşıyor. Stratejik etkisinin dışında, kazların birbirlerini koruyucu davranışları da ömürlerini uzatabiliyor. Bir kaz uçamaz hale geldiği zaman da, genelde 2 kaz o kendine gelene ya da ölene kadar yanında kalıyor. Bu davranışları onları duygusal bir seviyeye taşıyor. (7)

Böyle içinde denge ve şefkat bulunan bir sistem nasıl adapte edilebilinir?

Aşağıda yazan sorular yardımcı olacaktır;

Bunu doğa nasıl çözerdi?

Yaşamın yapmayı öğrendiği şeyi biz nasıl yapabiliriz?

Bu organizmadan ne öğrenebiliriz? (8)

(1) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(2) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(3) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(4) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(5) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(6) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(7) Gary Ferguson, How can we learn to use energy more wisely? Let’s look to nature as a guide. İdeas.ted (blog), 18 Aralık, 2019. Erişim Mart, 2021. https://ideas.ted.com/how-can-we-learn-to-use-energy-more-wisely-lets-look-to-nature-as-a-guide/

(8) Benyus, Janine. “ Biomimicry in action” Filmed 2009. TED video, 17:28. https://www.ted.com/talks/janine_benyus_biomimicry_in_action

Z Jenerasyonu

Jenerasyonlar arası farklılıklar ve jenerasyon özellikleri son yılların en çok konuşulan ve merak edilen konularından. Özellikle 90’lı yıllarda ve hatta 2000’li yıllarda doğan çocukların büyümeleri ve iş hayatına atılmalarıyla bu konu önem kazandı. Farklılıklar yeni anlaşma ve ilerleme yaklaşımları gereksinimleri de getirdi. X jenerasyonundan bir patron Z jenerasyonunun yaklaşımlarını işinin sürdürebilir bir şekilde ilerlemesi için anlamak durumunda kalabiliyor.

Peki Z jenerasyonu kimdir ve temel yaklaşımı nedir?

Z jenerasyonu 96 yılından sonra doğanlara deniliyor ve değer odaklı bir yaklaşıma sahip. Özellikle tüketim anlamında iletişim kurarken sahicilik ve deneyim zenginliğine önem veriyor. Bunlarla beraber, lüks markalardan farklı olarak onlara farklılık katacak ürün/hizmet arıyorlar. Alışverişi hem çevrimiçi (online) ve çevrimdışı (offline) yapabiliyorlar. Bundan dolayı pop-up butik ve Instagram üzerinden pazarlama yapan markaları tercih edebiliyorlar. Ek olarak, online çalışan marketleri tercih ediliyor. Z jenerasyonu’nun %35’i bu marketlerden alışveriş yapıyor.

Bu ne demek? Nasıl bir büyük resim var?

Sahicilik deminde yazdığım gibi çok önemli. Sunulan değerler ile atılan adımları takip ediyorlar. Bunun yanında, yenilik de onlar için bir öncelik. Eğer bir marka yeni deneyimler sunuyorsa, bu jenerasyonun dikkatini çekiyor. Küçük ölçekli markaların büyümesinide buna bağlanabilir.

Bütün bunlar düşünüldüğünde, daha başka hangi noktalar dikkat çekiyor?

İnteraktif pazarlama ve deneyim yaratmak çok önemli. Bu ürün/hizmet deneyiminde birden fazla platform ile daha aktif olmayı sevdikleri anlamına geliyor.

Fiyat, kalite ve imaj (kendilerini yansıtmaları) 3 temel tüketim alışkanlığı.

Etik değerler, sürdürebilirlik ve samimiyet öncelikleri.

McKinsey & Company, McKinsey, Dünyanın En Güçlü Nüfusu Olan Z Jenerasyonunu Mercek Altına Aldı, son güncelleme 19 Ekim, 2020, https://www.mckinsey.com/tr/our-insights/meet-gen-z#

Renklerin Dünyada Yarattığı Benzer Hisler

Yapılan güncel araştırmalardan birinde, renklerin de müzik gibi evrensel bir etkiye sahip olabileceği görüldü. Dünyanın farklı yerlerinden insanlar genellikle aynı renkleri aynı duygularla ilişkilendiriyor.

Bu sonuca nasıl varıldı?

Altıdan fazla kıtada 30 millet ve 4,498 kişinin katıldığı online bir anket dolduruldu.

Daha detaylı bakınca nasıl detaylar bulunuyor?

Johannes Gutenberg Üniversitesi Mainz (JGU) katılımcı ekibinin üyesi Dr. Daniel Oberfeld-Twistel, “Bu kapsamda benzer bir çalışma şimdiye kadar gerçekleştirilmedi.Kapsamlı bir genel bakış elde etmemize ve renk-his ilişkilerinin dünya çapında şaşırtıcı derecede benzer olduğunu belirlememize olanak tanıdı.”dedi.

Oberfeld-Twistel “Bu önemli bir küresel fikir birliğini ortaya çıkardı” diye özetledi. Örneğin, dünyanın her yerinde kırmızı renk hem olumlu bir his – sevgi – hem de olumsuz bir his – öfke- ile güçlü bir şekilde ilişkilendirilen tek renk.” Kahverengi ise, küresel olarak en az hissi tetikleyen renk oldu.

Başka bir açıdan da baktığımzda, bilim adamları bazı ulusal özelliklere de dikkat çekti. Örneğin, beyazın rengi diğer ülkelere göre Çin’de üzüntüyle çok daha yakından ilişkili.

Bazı renkler ortak duygular yaratıyorken, diğer renklerin algılanmaları nelere göre değişebiliyor?

Dr. Daniel Oberfeld-Twistel’e göre, küresel benzerliklerin ve farklılıkların nedenlerinin tam olarak ne olduğunu söylemek şu anda zor. “Bir dizi olası etki faktörü var: dil, kültür, din, iklim, insani gelişme tarihi, insanın algısal sistemi.” diyerek açıklama yaptı ve “Renk-his ilişkilerinin mekanizmaları hakkındaki pek çok temel soru henüz açıklığa kavuşturulmadı.” diye devam etti.

Bununla birlikte, veri tabanı büyüdükçe kendini geliştiren bir bilgisayar programı olan – Oberfeld-Twistel tarafından geliştirilen bir makine öğrenimi yaklaşımının kullanımını içeren derinlemesine bir analiz kullanarak- bilim adamları, tek tek ülkeler arasındaki farklılıkların daha da büyük olduğunu keşfettiler. Coğrafi farklılıkların konuşulan dilleri de etkilediği bulundu.

Neuroscience News,Colors Evoke Similar Feelings Around the World, son güncelleme 12 Eylül, 2020, https://neurosciencenews.com/color-universal-feeling-17010/

Mutlu anılar nasıl artar?

Mutluluk Uzmanı Meik Wiking “Araştırmalar farklı ve yeni anıları hatırlamakta daha iyi olduğumuzu gösteriyor. Bu yüzden, bunu unutulmaz ve anlamlı anlardan oluşan depomuza eklemek için kullanalım.” diyor.

Bu dönemler ne zaman?

Bu ne anlama geliyor. Buna bağlı olarak, nasıl mutlu anlarımızı arttırabilir ve daha mutlu insanlar olabiliriz?

Yapılan araştırmalara göre hayatlarımızın belli kısımlarını daha fazla hatırlama eğilimimiz var. Bu, belli yaşlarımızda yaşadığımız deneyimlerimizin bizim için daha fazla anlamlı olduğunu gösteriyor.

Anımsama tepesi olarak adlandırılan terime göre, insanlar anılar sorulduğu zaman daha çok 15 ile 30 yaş arasını hatırlıyor. Bir teoriye göre, o yaş aralığında kimliğimiz daha hızlı oluşuyor ve şekilleniyor. O dönemi kendimizle daha fazla bağdaştırıyoruz. Bununla beraber, anıların ne zamana ait olduğu da önemli. Anı ne kadar yeniyse, o kadar fazla hatırlama ihtimalimiz oluyor.

Örnek vermek gerekirse;

Agatha Christie’nin 544 sayfa uzunluğundaki otobiyografisine bakarsanız, annesinin ölümü 346. sayfada Christie 33 yaşındayken gerçekleşiyor. Hayatındaki anımsama tepesini kapsayan dönemde, anılar yılda 10 sayfadan fazlasını dolduruyor. Buna karşılık, yaşları 55 ile 75 arasında olduğu 1945 ile 1965 arasındaki olayları sadece 23 sayfada – 1 yıla bir sayfanın biraz üzerinde gibi bir oran – özetliyor.

Gillian Cohen ve Dorothy Faulkner’in yaptıkları bir araştırmaya göre, insanların ilk ve özel gördüğü anıları hatırlama oranı %73.

Yeni bir anı neden daha fazla hatırlanıyor?

Yeni bir deneyim yaşadığımızda beynimiz algılamak ve kaydetmek için daha fazla çalışıyor. Bu da ilklerin diğer benzer anılardan daha kuvvetli kaydolmasını sağlıyor. David Pillemer, New Hampshire Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü, insanlara üniversite yıllarından anılarını – her anı olabilir- soruyor. Çıkan sonuçlara göre katılımcılar, akademik yıllarının başlangıcında %40 oran ile Eylül aylarını ve %16 oran ile Ekim aylarını hatırlıyor. Bütün yazılanlara ek olarak, mutlu anılarımız da yeni ve kendimizle bağdaştırdığımız anılarla aynı şekilde daha kolay hatırlanıyor.

Bu yazı ne anlama geliyor? Mutlu anılar nasıl artar?

Yeni şeyler deneyimlediğiniz ve hatırlanmak istediğiniz zamanlar yenilikler ve akılda kalıcı mutlu edecek detaylara odaklanın. Örneğin, yeni bir film seyrederken sizi şaşırtan ve gülümseten detaylarına odaklanın. O yeni bir yer gördüğünüz veya yeni bir oyuncuyu seyrettiğiniz bir film olsun. İnsanların akıllarında daha fazla kalmak istiyorsanız da, onlara hiç yemedikleri bir yemeği yapın veya her zaman yaptığınız yemeği farklı bir şekilde pişirin.

Meik Wiking, There’s an art to happy memories — you can make more by experiencing more “first”s. İdeas.ted (blog), 14 Ocak, 2020. Erişim Ağustos, 2020. https://ideas.ted.com/theres-an-art-to-happy-memories-you-can-make-more-by-experiencing-more-firsts/

Müzik ve Beyin

Tokyo Üniversite’sinde yapılan yeni bir çalışmada, Japon ve Batı klasik müzisyenlerin ve müzisyen olmayanların beyinleri arasındaki farklılıklar incelendi. Katılımcıların alışılmadık ritimlere ve ritmik olmayan örüntüler dinlediklerinde belirli nöral davranış türlerini araştırdılar. Eğitimli müzisyenler, müzisyen olmayanlara kıyasla daha doğru ritmik tahminlerde bulundular ve Japonca veya Batı klasik müziği konusunda eğitilenler arasında daha ince- hemen göze çarpmayan- farklar vardı. Bu araştırmanın öğrenme ve beyin gelişimi üzerindeki kültürel etki araştırmaları üzerinde etkileri oldu.

Araştırmanın amacı neydi?

Fikir, müzik eğitiminin istatistiksel öğrenmeyi nasıl etkileyebileceğini, beynimizin sıralı bilgileri, bu durumda ritimler, yorumlama ve tahmin etme şeklini görmekti.

Nasıl yapıldı?

Araştırmacılar, beyindeki manyetik sinyallere bakan manyetoensefalografi adı verilen bir tekniği kullanarak katılımcıların beyin aktivitelerini kaydetti. Tatsuya Daikoku ve Masato Yumoto verilerden ritimlerin istatistiksel öğreniminin katılımcıların beyninin sol yarıküresinde gerçekleştiğini tespit etti. En önemli sonuçlardan biri de Japonca ya da Batı klasik müziği olsun müzik eğitimi almış olanlarda daha yüksek bir aktivite seviyelerinin olmasıydı.

Araştırmacılar nasıl yorumlar yaptı?

Tatsuya Daikoku “ Müzik günlük yaşamımızda her yerde bulunur ve vazgeçilmezdir. Müzik bizi ödüllendirebilir, rahatlatabilir ve duygusal olarak tatmin edebilir. Bu yüzden müziğin beyindeki etkisinin araştırılması şaşırtıcı değil. Bununla birlikte, birçok çalışma Batı klasik müziği, pop, caz vb. üzerine odaklanırken, bizim araştırmamız gagaku olarak bilinen Japon klasik müziği uygulayıcılarındaki nöral mekanizmaları araştıran ilk çalışma. ” (1) dedi.

Daikoku ek olarak, “ Müzisyenlerin, müzisyen olmayanlara kıyasla, alışılmadık ritim sekanslarında güçlü istatistiksel öğrenme sergileyeceklerini düşündük. Bu, tanımadığınız melodilere verilen yanıtları inceleyen önceki çalışmalarda gözlemlenmişti. Yani, bu başlı başına bir sürpriz değildi. Bununla birlikte, gerçekten ilginç olan şey, Japon veya Batı klasik müziği konusunda eğitilenler arasındaki sinirsel tepkilerdeki farklılıkları seçebilmemizdi.” (2) dedi.

Japon ve Batı klasik müzisyenler arasındaki bu farklılıklar çok daha az ve ritimdeki karmaşıklığın üst düzey nöral işlenmesinde belirginleşiyor. Bir kültürün ya da başka bir kültürün diğerinden daha iyi ya da kötü performans göstermesi anlamına gelmiyor. Bu bulgu farklı kültürel yetiştirmenin ve eğitim sistemlerinin beyin gelişimi üzerinde somut bir etkisi olabileceği anlamına geliyor.

Neuroscience News, Music on the Brain, son güncelleme 20 Temmuz, 2019, https://neurosciencenews.com/classical-music-brain-16672/

Alıntılar

(1)Neuroscience News, Music on the Brain, son güncelleme 20 Temmuz, 2019, https://neurosciencenews.com/classical-music-brain-16672/

(2) Neuroscience News, Music on the Brain, son güncelleme 20 Temmuz, 2019, https://neurosciencenews.com/classical-music-brain-16672/

Yaratıcılık nedir?

Sizinle okullarda öğrendiğimiz iki tarihi olay paylaşacağım;

1. Hamamda yıkanırken suyun kaldırma kuvvetini bulan ve koşmaya başlayan Arşimet.

2. Başına elma düşmesiyle yer çekimini bulan Newton.

Bu iki olay günümüz biliminin en önemli ama en kısa anlarından olabilir. Yenilik ve ilerlemeye de mutlaka kapı açmıştır. Bu anlara yaratıcılık ve yenilik açısından bakarsak, oldukça ilham verirler. Fakat, izninizle bu bakış açınızı biraz döndürmek istiyorum. 🙂

Bu anların kahramanları bilimde çok önemli olan iki insan. Bu iki insan dışında kaç kişinin başına bir şey düşüyor ve kaç kişi hamamda yıkanırken elindeki tası suyun üstüne koyuyor düşündünüz mü? Diğer bunları yapan ve yaşayan insanları düşündüğünüzde, diğerlerini normal, Newton ve Arşimet’i dahi yapan özellikler hangileri? Bu aslında çok kolay bir soru. Hangi fikre odaklandıkları. Başka bir deyişle, beyinlerinin daha çok hangi fikirlere odaklandığı.

Bu anlattıklarımın yaratıcılıkla nasıl bir bağlantısı var?

Arşimet’i hamamdan dışarı koşturacak veya Newton’u elmaya farklı baktıran nokta yaratıcılığın fark edildiği yer. Ondan önce bizim ve bilimin görmediği bir süreç var; odaklanma. Bir fikre veya hedefe odaklandığımızda beyin fikirleri birbirlerine ekliyor. Yani yeni bir şekil veriyor. (1)

Beyin bunu nasıl yapıyor?

İnsan beyni prefrontal korteksin olmasından dolayı, hayvan beyninden farklı olarak bilgiyi sınırsız bir şekilde işliyor. Algılama ve tepki verme sistemleri farklı çalışıyor. Örnek vermek gerekirse, bir elma düşünün. Hayvanlar elmayı yemek olarak algılarken, insanlar sanat ve yemek gibi bir çok çerçeve içinde düşünebiliyor. Algılanacak şey ne kadar fazla ise, o kadar yaratıcı olma imkanımız oluyor. Deneyimlerimiz de ham maddesi oluyor. Bunu bir bina yapmaya benzetebilirsiniz. Fikirler ne kadar fazla ise, o kadar yüksek bir bina inşa ediyorsunuz. (2)

Yaratıcılık başka nasıl anlatılabilinir?

Hayatımızı yeniden şekillendirme gücü şeklinde anlatılabilinir. Nathan Myhrovald’a göre de, yaratıcılık bir fikri bir yerden alıp başka yere uygulamak. (3)

Nasıl daha yaratıcı olabiliriz?

1. Yeni şeyler deneyerek.

2. Yenilik arayarak.

3. Yaşadıklarınızın hepsini öğreneceğiniz deneyim ve bilgiler olarak görerek. (4)

Yaratıcılığınızı keşfetmek veya daha iyi tanımak için kendinize nasıl sorular sorabilirsiniz?

1. Sizin için yaratıcı olmak nedir?

2. Bu tanıma göre, yaratıcılığı neye benzetirsiniz?

3. Yaratıcılığınızı en çok nasıl bir motivasyonla kullanıyorsunuz?

4. Yaratıcı insanları düşündüğünüzde ortak özellikleri hangileri?

5. Sizin onlarla ortak özellikleriniz hangileri?

6. Bu özellikleri hangi davranışlarınızla yansıtıyorsunuz? Örnek verir misiniz?

7. Hayatınızda bu özellikleri daha sık nasıl kullanabilirsiniz? (5)

(1) Johnson, Steven. “Steven Johnson: İyi fikirler nereden çıkagelir? ” Filmed 2010. TED video, 17.20. https://www.ted.com/talks/steven_johnson_where_good_ideas_come_from?language=tr

(2) Jennifer Beamish &Toby Trackman, The Creative Brain. Netflix, 2019.

https://www.netflix.com/title/81090128?s=i&trkid=0

(3) Jennifer Beamish &Toby Trackman, The Creative Brain. Netflix, 2019.

https://www.netflix.com/title/81090128?s=i&trkid=0

(4) Jennifer Beamish &Toby Trackman, The Creative Brain. Netflix, 2019.

https://www.netflix.com/title/81090128?s=i&trkid=0

(5) Jennifer Beamish &Toby Trackman, The Creative Brain. Netflix, 2019.

https://www.netflix.com/title/81090128?s=i&trkid=0

Bakmak, dinlemek ve insan duyguları arasındaki ilişki

Toyohashi Teknoloji Üniversitesi’nde bir araştırma ekibi, resim ve seslere cevaben dikkat çeken tepkiler ile onlar tarafından ortaya çıkarılan duygular arasındaki ilişkinin görsel ve işitsel algıda farklı olabileceğini belirtti. Bu sonuç insan duygularına bağlı gözbebeği reaksiyonlarının ölçülmesiyle elde edildi. Görsel algının tüm dikkat durumlarında duyguları ortaya çıkardığını gösterirken, işitsel algı sadece seslere odaklanıldığında duyguları ortaya çıkarıyor. Böylece görsel ve işitsel uyaranlara yanıt olarak dikkat durumları ve duygular arasındaki ilişkilerdeki farklılıkları gösteriyor.

Araştırma nasıl yapıldı?

Araştırma ekibi, deneydeki katılımcılardan duygusal tepkilerin görsel ve işitsel algı arasında nasıl farklılaştığını araştırmak için duygusal olarak uyandıran resimler ve sesler sunulduğunda çeşitli dikkat durumlarına karşı onları uyarmak için dört görev gerçekleştirmelerini istedi. Duygusal yanıtların fizyolojik bir göstergesi olarak göz hareketi ölçümleriyle elde edilen gözbebeği yanıtlarını da karşılaştırıldı. Sonuç olarak, görsel algı (resimler) tüm görevlerin yerine getirilmesi sırasında duyguları ortaya çıkarırken, işitsel algı (sesler) sadece seslere dikkat edilen görevlerin yerine getirilmesinde gerçekleşmişti. Bu sonuçlar, dikkatli durumlar ile görsel ve işitsel uyaranlara duygusal tepkiler arasındaki ilişkide farklılıklar olduğunu gösteriyor.

Bu araştırmanın önceki araştırmalardan farkı nedir?

Satoshi Nakakoga “Geleneksel olarak, öznel anketler duygusal durumları değerlendirmek için en yaygın yöntem olmuştur. Ancak bu çalışmada, bir tür görev yapılırken duygusal durumları çıkarmak istedik. Bu nedenle, bilişsel durumları yansıtan biyolojik sinyallerden biri olarak çok fazla ilgi gören gözbebeği tepkilerine odaklandık. Görsel ve işitsel algı nedeniyle duygusal uyarılma sırasında dikkat durumları hakkında birçok çalışma yapılmış olsa da, bu durumları duyular arasında karşılaştıran daha önce yapılmış bir çalışma yok ve bu ilk deneme ” diyor.

Ayrıca, araştırma ekibinin lideri Profesör Tetsuto Minami, “Akıllı telefonlar ve diğer cihazlar aracılığıyla çeşitli görsel medya ile temasa geçmek ve bu görsel ve işitsel bilgiler yoluyla duyguları uyandırmak için daha fazla fırsat var. Ortaya çıkan duyguların insan davranışı üzerindeki etkileri de dahil olmak üzere duyguları ortaya çıkaran duyusal algı hakkında araştırmaya devam edeceğiz. ” dedi.

Neuroscience News, The relationship between looking and listening and human emotions ,son güncelleme 20 Haziran, 2020, https://neurosciencenews.com/looking-listening-emotion-16567/