Mutluluk Uzmanı Meik Wiking “Araştırmalar farklı ve yeni anıları hatırlamakta daha iyi olduğumuzu gösteriyor. Bu yüzden, bunu unutulmaz ve anlamlı anlardan oluşan depomuza eklemek için kullanalım.” diyor.
Bu dönemler ne zaman?
Bu ne anlama geliyor. Buna bağlı olarak, nasıl mutlu anlarımızı arttırabilir ve daha mutlu insanlar olabiliriz?
Yapılan araştırmalara göre hayatlarımızın belli kısımlarını daha fazla hatırlama eğilimimiz var. Bu, belli yaşlarımızda yaşadığımız deneyimlerimizin bizim için daha fazla anlamlı olduğunu gösteriyor.
Anımsama tepesi olarak adlandırılan terime göre, insanlar anılar sorulduğu zaman daha çok 15 ile 30 yaş arasını hatırlıyor. Bir teoriye göre, o yaş aralığında kimliğimiz daha hızlı oluşuyor ve şekilleniyor. O dönemi kendimizle daha fazla bağdaştırıyoruz. Bununla beraber, anıların ne zamana ait olduğu da önemli. Anı ne kadar yeniyse, o kadar fazla hatırlama ihtimalimiz oluyor.
Örnek vermek gerekirse;
Agatha Christie’nin 544 sayfa uzunluğundaki otobiyografisine bakarsanız, annesinin ölümü 346. sayfada Christie 33 yaşındayken gerçekleşiyor. Hayatındaki anımsama tepesini kapsayan dönemde, anılar yılda 10 sayfadan fazlasını dolduruyor. Buna karşılık, yaşları 55 ile 75 arasında olduğu 1945 ile 1965 arasındaki olayları sadece 23 sayfada – 1 yıla bir sayfanın biraz üzerinde gibi bir oran – özetliyor.
Gillian Cohen ve Dorothy Faulkner’in yaptıkları bir araştırmaya göre, insanların ilk ve özel gördüğü anıları hatırlama oranı %73.
Yeni bir anı neden daha fazla hatırlanıyor?
Yeni bir deneyim yaşadığımızda beynimiz algılamak ve kaydetmek için daha fazla çalışıyor. Bu da ilklerin diğer benzer anılardan daha kuvvetli kaydolmasını sağlıyor. David Pillemer, New Hampshire Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü, insanlara üniversite yıllarından anılarını – her anı olabilir- soruyor. Çıkan sonuçlara göre katılımcılar, akademik yıllarının başlangıcında %40 oran ile Eylül aylarını ve %16 oran ile Ekim aylarını hatırlıyor. Bütün yazılanlara ek olarak, mutlu anılarımız da yeni ve kendimizle bağdaştırdığımız anılarla aynı şekilde daha kolay hatırlanıyor.
Bu yazı ne anlama geliyor? Mutlu anılar nasıl artar?
Yeni şeyler deneyimlediğiniz ve hatırlanmak istediğiniz zamanlar yenilikler ve akılda kalıcı mutlu edecek detaylara odaklanın. Örneğin, yeni bir film seyrederken sizi şaşırtan ve gülümseten detaylarına odaklanın. O yeni bir yer gördüğünüz veya yeni bir oyuncuyu seyrettiğiniz bir film olsun. İnsanların akıllarında daha fazla kalmak istiyorsanız da, onlara hiç yemedikleri bir yemeği yapın veya her zaman yaptığınız yemeği farklı bir şekilde pişirin.
Tokyo Üniversite’sinde yapılan yeni bir çalışmada, Japon ve Batı klasik müzisyenlerin ve müzisyen olmayanların beyinleri arasındaki farklılıklar incelendi. Katılımcıların alışılmadık ritimlere ve ritmik olmayan örüntüler dinlediklerinde belirli nöral davranış türlerini araştırdılar. Eğitimli müzisyenler, müzisyen olmayanlara kıyasla daha doğru ritmik tahminlerde bulundular ve Japonca veya Batı klasik müziği konusunda eğitilenler arasında daha ince- hemen göze çarpmayan- farklar vardı. Bu araştırmanın öğrenme ve beyin gelişimi üzerindeki kültürel etki araştırmaları üzerinde etkileri oldu.
Araştırmanın amacı neydi?
Fikir, müzik eğitiminin istatistiksel öğrenmeyi nasıl etkileyebileceğini, beynimizin sıralı bilgileri, bu durumda ritimler, yorumlama ve tahmin etme şeklini görmekti.
Nasıl yapıldı?
Araştırmacılar, beyindeki manyetik sinyallere bakan manyetoensefalografi adı verilen bir tekniği kullanarak katılımcıların beyin aktivitelerini kaydetti. Tatsuya Daikoku ve Masato Yumoto verilerden ritimlerin istatistiksel öğreniminin katılımcıların beyninin sol yarıküresinde gerçekleştiğini tespit etti. En önemli sonuçlardan biri de Japonca ya da Batı klasik müziği olsun müzik eğitimi almış olanlarda daha yüksek bir aktivite seviyelerinin olmasıydı.
Araştırmacılar nasıl yorumlar yaptı?
Tatsuya Daikoku “ Müzik günlük yaşamımızda her yerde bulunur ve vazgeçilmezdir. Müzik bizi ödüllendirebilir, rahatlatabilir ve duygusal olarak tatmin edebilir. Bu yüzden müziğin beyindeki etkisinin araştırılması şaşırtıcı değil. Bununla birlikte, birçok çalışma Batı klasik müziği, pop, caz vb. üzerine odaklanırken, bizim araştırmamız gagaku olarak bilinen Japon klasik müziği uygulayıcılarındaki nöral mekanizmaları araştıran ilk çalışma. ” (1) dedi.
Daikoku ek olarak, “ Müzisyenlerin, müzisyen olmayanlara kıyasla, alışılmadık ritim sekanslarında güçlü istatistiksel öğrenme sergileyeceklerini düşündük. Bu, tanımadığınız melodilere verilen yanıtları inceleyen önceki çalışmalarda gözlemlenmişti. Yani, bu başlı başına bir sürpriz değildi. Bununla birlikte, gerçekten ilginç olan şey, Japon veya Batı klasik müziği konusunda eğitilenler arasındaki sinirsel tepkilerdeki farklılıkları seçebilmemizdi.” (2) dedi.
Japon ve Batı klasik müzisyenler arasındaki bu farklılıklar çok daha az ve ritimdeki karmaşıklığın üst düzey nöral işlenmesinde belirginleşiyor. Bir kültürün ya da başka bir kültürün diğerinden daha iyi ya da kötü performans göstermesi anlamına gelmiyor. Bu bulgu farklı kültürel yetiştirmenin ve eğitim sistemlerinin beyin gelişimi üzerinde somut bir etkisi olabileceği anlamına geliyor.
Çevre temizliği dünyada en çok karşımıza çıkan konulardan biri. Şehir hayatının getirdiği araba kullanımı ve diğer faktörler çevreyi olumsuz etkiliyor. Fakat son zamanlarda çevre temizliği ve doğa konularında oluşan farkındalık ile, yeni ve büyük çapta projeler üzerinde çalışılmaya başlandı. Bunlardan birine Pureti® Print ile çalışan Guggenheim Müzesi Bilboa odaklandı.
Guggenheim Müzesi Bilboa nasıl bir projeye odaklandı?
Yaratıcı stüdyo Estudios Durero ve Pureti® Print’in teknolojisi ile şehir havasını temizleyen afişler hazırladı.
Afişler havayı nasıl temizliyor?
Ağaçlarda olduğu gibi, arındırıcı etki yaratan fotokataliz kullanılıyor. Afişlerin hava temizlemede 700 ağaç ile eş değerde olacağı idda edildi.
Kaynak: Pureti® Print
Afişler nerelerde kullanılacak?
Afişler sadece müzenin cephesinde değil, sokak lambalarında da bulunuyor. Böylece daha geniş anlamda bir etki yaratabiliyorlar. “Müze genel müdürü Juan Ignacio Vidarte, bu teknolojinin Guggenheim’ın iklim değişikliğiyle mücadele taahhüdü kapsamında attığı adımlardan biri olduğunu açıkladı.” (1) Bundan önce, aydınlatma sistemlerini değiştirerek diğer adımlardan birini atmışlardı.
Daha detaylı yazmak gerekirse, Pureti® Print afişleri nasıl hazırlıyor?
Geliştirdikleri afişler, NASA işbirliği ile ve farklı uluslararası laboratuvarlardan onay almış. Yukarıda da yazdığım gibi, fotokataliz ile çalışıyorlar. “Pureti® Print Avrupa’nın çevreyle ilgili gelecekte karşılaşacağı önemli zorlukları çözmek üzere tasarlanan Avrupa iSCAPE projesinin de bir parçası.” (2)
Fotokataliz nedir?
“NASA iş birliğiyle geliştirilen ve farklı uluslararası laboratuvarlar tarafından onaylanan Pureti® Print, bilimsel olarak fotokatalizi temel alıyor. Güneş ışığının tetiklediği kimyasal bir reaksiyon olan fotokataliz; oksijeni ve su buharını hava kirleticileri (NOx, SOx veya VOC’ler gibi), bakterileri, küf ve kötü kokuları temizleyen ajanlara dönüştürüyor.” (3)
Sizinle okullarda öğrendiğimiz iki tarihi olay paylaşacağım;
1. Hamamda yıkanırken suyun kaldırma kuvvetini bulan ve koşmaya başlayan Arşimet.
2. Başına elma düşmesiyle yer çekimini bulan Newton.
Bu iki olay günümüz biliminin en önemli ama en kısa anlarından olabilir. Yenilik ve ilerlemeye de mutlaka kapı açmıştır. Bu anlara yaratıcılık ve yenilik açısından bakarsak, oldukça ilham verirler. Fakat, izninizle bu bakış açınızı biraz döndürmek istiyorum. 🙂
Bu anların kahramanları bilimde çok önemli olan iki insan. Bu iki insan dışında kaç kişinin başına bir şey düşüyor ve kaç kişi hamamda yıkanırken elindeki tası suyun üstüne koyuyor düşündünüz mü? Diğer bunları yapan ve yaşayan insanları düşündüğünüzde, diğerlerini normal, Newton ve Arşimet’i dahi yapan özellikler hangileri? Bu aslında çok kolay bir soru. Hangi fikre odaklandıkları. Başka bir deyişle, beyinlerinin daha çok hangi fikirlere odaklandığı.
Bu anlattıklarımın yaratıcılıkla nasıl bir bağlantısı var?
Arşimet’i hamamdan dışarı koşturacak veya Newton’u elmaya farklı baktıran nokta yaratıcılığın fark edildiği yer. Ondan önce bizim ve bilimin görmediği bir süreç var; odaklanma. Bir fikre veya hedefe odaklandığımızda beyin fikirleri birbirlerine ekliyor. Yani yeni bir şekil veriyor. (1)
Beyin bunu nasıl yapıyor?
İnsan beyni prefrontal korteksin olmasından dolayı, hayvan beyninden farklı olarak bilgiyi sınırsız bir şekilde işliyor. Algılama ve tepki verme sistemleri farklı çalışıyor. Örnek vermek gerekirse, bir elma düşünün. Hayvanlar elmayı yemek olarak algılarken, insanlar sanat ve yemek gibi bir çok çerçeve içinde düşünebiliyor. Algılanacak şey ne kadar fazla ise, o kadar yaratıcı olma imkanımız oluyor. Deneyimlerimiz de ham maddesi oluyor. Bunu bir bina yapmaya benzetebilirsiniz. Fikirler ne kadar fazla ise, o kadar yüksek bir bina inşa ediyorsunuz. (2)
Yaratıcılık başka nasıl anlatılabilinir?
Hayatımızı yeniden şekillendirme gücü şeklinde anlatılabilinir. Nathan Myhrovald’a göre de, yaratıcılık bir fikri bir yerden alıp başka yere uygulamak. (3)
Nasıl daha yaratıcı olabiliriz?
1. Yeni şeyler deneyerek.
2. Yenilik arayarak.
3. Yaşadıklarınızın hepsini öğreneceğiniz deneyim ve bilgiler olarak görerek. (4)
Yaratıcılığınızı keşfetmek veya daha iyi tanımak için kendinize nasıl sorular sorabilirsiniz?
1. Sizin için yaratıcı olmak nedir?
2. Bu tanıma göre, yaratıcılığı neye benzetirsiniz?
3. Yaratıcılığınızı en çok nasıl bir motivasyonla kullanıyorsunuz?
4. Yaratıcı insanları düşündüğünüzde ortak özellikleri hangileri?
5. Sizin onlarla ortak özellikleriniz hangileri?
6. Bu özellikleri hangi davranışlarınızla yansıtıyorsunuz? Örnek verir misiniz?
7. Hayatınızda bu özellikleri daha sık nasıl kullanabilirsiniz? (5)
Toyohashi Teknoloji Üniversitesi’nde bir araştırma ekibi, resim ve seslere cevaben dikkat çeken tepkiler ile onlar tarafından ortaya çıkarılan duygular arasındaki ilişkinin görsel ve işitsel algıda farklı olabileceğini belirtti. Bu sonuç insan duygularına bağlı gözbebeği reaksiyonlarının ölçülmesiyle elde edildi. Görsel algının tüm dikkat durumlarında duyguları ortaya çıkardığını gösterirken, işitsel algı sadece seslere odaklanıldığında duyguları ortaya çıkarıyor. Böylece görsel ve işitsel uyaranlara yanıt olarak dikkat durumları ve duygular arasındaki ilişkilerdeki farklılıkları gösteriyor.
Araştırma nasıl yapıldı?
Araştırma ekibi, deneydeki katılımcılardan duygusal tepkilerin görsel ve işitsel algı arasında nasıl farklılaştığını araştırmak için duygusal olarak uyandıran resimler ve sesler sunulduğunda çeşitli dikkat durumlarına karşı onları uyarmak için dört görev gerçekleştirmelerini istedi. Duygusal yanıtların fizyolojik bir göstergesi olarak göz hareketi ölçümleriyle elde edilen gözbebeği yanıtlarını da karşılaştırıldı. Sonuç olarak, görsel algı (resimler) tüm görevlerin yerine getirilmesi sırasında duyguları ortaya çıkarırken, işitsel algı (sesler) sadece seslere dikkat edilen görevlerin yerine getirilmesinde gerçekleşmişti. Bu sonuçlar, dikkatli durumlar ile görsel ve işitsel uyaranlara duygusal tepkiler arasındaki ilişkide farklılıklar olduğunu gösteriyor.
Bu araştırmanın önceki araştırmalardan farkı nedir?
Satoshi Nakakoga “Geleneksel olarak, öznel anketler duygusal durumları değerlendirmek için en yaygın yöntem olmuştur. Ancak bu çalışmada, bir tür görev yapılırken duygusal durumları çıkarmak istedik. Bu nedenle, bilişsel durumları yansıtan biyolojik sinyallerden biri olarak çok fazla ilgi gören gözbebeği tepkilerine odaklandık. Görsel ve işitsel algı nedeniyle duygusal uyarılma sırasında dikkat durumları hakkında birçok çalışma yapılmış olsa da, bu durumları duyular arasında karşılaştıran daha önce yapılmış bir çalışma yok ve bu ilk deneme ” diyor.
Ayrıca, araştırma ekibinin lideri Profesör Tetsuto Minami, “Akıllı telefonlar ve diğer cihazlar aracılığıyla çeşitli görsel medya ile temasa geçmek ve bu görsel ve işitsel bilgiler yoluyla duyguları uyandırmak için daha fazla fırsat var. Ortaya çıkan duyguların insan davranışı üzerindeki etkileri de dahil olmak üzere duyguları ortaya çıkaran duyusal algı hakkında araştırmaya devam edeceğiz. ” dedi.
Aşık Veysel hepimizin nakaratını ezbere bildiğimiz “Uzun İnce Bir Yoldayım” eserinde;
“Düşünülürse derince
Uzak gözükür görünce
Yol bir dakka mıktarınca
Gidiyorum gündüz gece” der. (1)
Aşık Veysel ne anlatıyor? Yazıma neden bununla başladım?
Tarihçi ve filozof Yuval Noah Harari dünyada bu kadar canlı varken neden insanın değiştiren canlı olduğunu, yüksek sayıda insan bulunan gruplarda esnek şekilde çalışabilme özelliği ile anlatıyor. En çalışkan olarak adlandırdığımız arılar bile bizim -insanlar- kadar ileri seviyede değil. Grup halinde yaşıyor olsalar bile, insanların karar verme sistemlerine sahip değiller. İnsanlar birbirlerini tanımasalar bile beraber çalışabiliyorlar. (2)
İnsanları özellikle ne ileride tutabiliyor?
Hayal gücümüz ile yaratıp, yaratığımız hikayelere inanabiliyoruz. Başka bir yönden de bakarsak, bir şeyin olma fikrine inanıp yaratabiliyor ve uygulayabiliyoruz. (5)
Bunu hangi aracı kullanarak yapıyoruz?
Dili kullanarak. Dili gerçeklikleri tanımlama ve yeni şeyler yaratmak için kullanıyoruz. Bunu kitlesel bir seviyede iş birliği olarak adlandırabiliriz. Tarihe baktığımızda insan haklarının oluşumunu somut bir örnek olarak gösterebiliyoruz. İnsan hakları, yarattığımız, icat ettiğimiz ve parçası olduğumuz hikayelerle hayat buluyor. Bu açıdan bakınca, kendimizi dil ile dünyayı kontrol eden büyücü veya sihirbazlara benzetebiliriz. (6)
Bunu nasıl yapıyoruz?
Objektif ve kurgusal gerçeklik ile. Objektif gerçekliği yarattığımız kurgusal gerçeklik ile kontrol ediyoruz. Burada dünya ile yerkürenin farkına odaklanmak istiyorum. Merriam Webster’a göre dünyanın tanımı, insan varlığının dünyevi hali. Yani yerkürenin insanlı hali. Gaz bulutu ile oluşan gezegene yeni bir anlam katıyoruz. (7)
Bu soruları cevaplarken sizi 850 yılına götürüp Musaoğulları ile tanıştırmak istiyorum. 3 kardeş olan Musaoğulları Bağdat’da Bilgi Yuvası’ndalar. Onlar “Marifetli Araçlar” kitabını yazdıktan 1000 yıl sonra ilk mekanik bilgisayar bulunuyor. Avrupa bu kardeşlerin eserini okuyarak ilham alıyor. (8)
Neden Musaoğulları’ndan bahsettim?
Teknoloji ve gelişimi çağına göre değerlendirmek gerekiyor. Bu anlamda Musaoğulları hayal gücünün dünyadaki kazanımlarını çok güzel gösteriyor. (12)
Bütün bunları teknoloji çerçevesinden nasıl düşünebiliriz?
2017 CeBIT Fuarı’nda sadece teknoloji uzmanlarının değil, diğer insanlarında içinde bulunacağı Toplum 5.0 açıklandı. “Toplum için teknoloji” amaçlandı. (13)
Toplum 5.0 nedir?
“Nesnelerin interneti ve yapay zeka gibi teknolojileri kullanarak sosyal problemleri çözmeyi ve refah seviyesini yükseltmeyi öngören süper akıllı toplum.” (23)
Bu toplumda herkesin farklı becerilerini her zaman kullanabildiği bir toplum yaratmak isteniyor. (24)
Toplum 5.0 nasıl özelliklere sahip?
Çözüm odaklı, değerlerin yaratıldığı, herkesin çeşitli-birbirinden farklı yeteneklerini kullandığı, herkes için her zaman ve her yerde olanak sağlanması amaçlandığı, dirençli, esnek, insanın doğa ile uyumlu yaşadığı bir toplum. (25)
Toplum 5.0 hangi soruları sorarsak ilerleyebilir?
– Hukuk sisteminde nasıl değişikliklere gidebiliriz?
– Nesnelerin dijitalleşmesindeki bilimsel boşluklar nasıl doldurulur? Bugünden geleceğe nasıl uygulanır?
– Nasıl daha fazla kalifiye personel bulunur? Nasıl daha kalıcı adımlar atılır?
– Sosyo-politik önyargılar yerine nasıl yapıcı fikirlere sahip olabiliriz?
– Toplumsal direncin tam tersi nedir? Onu nasıl hayata getirebiliriz? (26)
(1) “İnsanlık 5.0 I Banu Onaral I TEDxMETUAnkara”, YouTube Video, 19:01, “TEDx Talks” , 30 Ocak, 2017, https://youtu.be/5gC50xQG7yo
Beraber geçirdiğimiz bu zor dönemde birlik ve beraberliğimiz çok önemli. Yalnız değiliz. Şuan dünyadaki herkes aynı durumda. 🌏 Birbirimize ne kadar destek verirsek, bu süreci o kadar dingin atlatırız. Ben de bu dönemde sizlerle daha fazla beraber olmak istiyorum. Profesyonel Çözüm Odaklı Kariyer ve İletişim Koçu olarak, benimle iletişime geçeçek 8 kişiye ücretsiz online koçluk yapmayı amaçlıyorum. Bana sitemin iletişim bölümünden ulaşabilirsiniz. 💬😊
“Keyifle dinlediğimiz bir müzik eserini nota nota analiz etmeye kalkarsak işin bütün keyfi kaçar; halbuki biz, belli bir sıra ve armonide duyduğumuz notalardan bir duygu, bir mesaj, bir anlam çıkartabiliriz ve bunun için incelikli analiz yapan aklımıza ihtiyacımız pek yoktur.”
– Sinan Canan
Nasıl bilmeden bilebiliriz? 👀
Örüntü gözü nedir?💬
Doğa bize bu anlamda neler öğretiyor?🌳
Nasıl günümüz bilimiyle birleştirebiliriz?🤓
Bu ve benzeri soruların cevaplarını Sinan Canan’ın konuşmasında bulabilirsiniz. ☺️
Son zamanlarda Sergio Pequito, Rensselaer Politeknik Enstitüsü’nde endüstri ve sistem mühendisliği asistanı, ve ekibi insan beynine yeni bir bakış açısından baktıracak bir araştırma yapıyor.
Nasıl bir araştırma yapılıyor?
Sergio Pequito beyni düşündüğünde, bir piyano görüyor. Anahtarlar beynin farklı kısımlarını temsil ederken, piyanistin parmakları tarafından uygulanan basınç, beyin fonksiyonlarını destekleyen dış uyaranları temsil ediyor.
Notlar ve harmoniler notalar üzerine eşleştirilebildiği gibi beynin karmaşık dinamiklerini, araştırmacıların beyin ve bilişsel yapıyı daha iyi anlamalarına yardımcı olabilecek yeni veri modellerine dönüştürmek istiyor. Bu araştırmaNational Science Foundation tarafından destekleniyor.
Araştırmanın amacı nedir?
Pequito ve ekibi, sağlıklı bir beynin nasıl çalıştığı ve nörolojik hastalığı olan birinin nasıl davranabileceği konusunda fikir vermeye çalışıyor. Piyano benzetmesine devam eden Pequito, yanlış anahtara çarpan bir piyanistin ahenksiz bir gürültü yaratabileceği gibi, araştırma ekibi tarafından geliştirilen modellerin beynin aktivitesinde bir şeylerin ne zaman normal olmadığını göstereceğini açıklıyor.
Endüstri ve sistem mühendisleri, karmaşık sistemlerin nasıl etkileşime girdiğini analiz etmek için araçlar geliştirir. Pequito, insanlığın beyne ilişkin uzun süredir devam eden sorularına bu tür bir yaklaşımın dikkat, öğrenme, hafıza, karar verme ve dil gibi işlevler arasındaki ilişkiler hakkında yeni bir anlayış sağlayabileceğine inanıyor.
Araştırma nasıl yapılacak?
Pequito’nun ekibi halka açık beyin verileri kullanarak ürettikleri modelleri geliştirecek. Veriler, beynin aktif kısımlarında arttıkça kan ve oksijen akışını izleyen fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) teknolojisi kullanılarak toplandı.
Pequito, “Endüstri mühendisleri olarak kullanabileceğimiz her türlü araca sahibiz. Şimdi, sinirbilim ve tıp camiası için yeni görüşler sağlayabilmemiz için onları geliştirmek için çalışıyoruz.” dedi.