Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, bebekler saymayı düşünüldüğünden erken tanıyor.

Daha okuma-yazma ve sayı saymaya başlamadan önce bizlere içlerinde sayıların bulunduğu kitaplar ve oyuncaklar alınıyor. Bununla beraber, büyüklerimiz sayı sayarak bizimle iletişim kuruyor.

Bu iletişim şekli küçük çocuklar tarafından nasıl anlaşılıyor?

Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, bebeklerin saymayı düşünüldüğünden erken tanıdığı bulundu. Jinjing (Jenny) Wang ve Lisa Feigenson’ın yaptıkları araştırma, Development Science dergisinde yayınlandı.

Araştırma nasıl yapıldı?

Araştırma sırasında 14 ile 18 ay arasındaki küçük çocuklarla çalışıldı. Küçük çocuklar oyuncaklar- küçük köpek veya araba– içinde göremedikleri ama ulaşabildikleri bir kutuya koyuldukça izledi. Bazen araştırmacılar her bir oyuncuyu kutuya koyarken, “Bak! Bir, iki, üç, dört – dört köpek!” şeklinde saydı. Diğer zamanlarda her bir oyuncağı kutuya koyarak, “ Bu, bu, bu ve bu – bu köpekler ”dedi. Köpekler sayılmadığında, küçük çocuklar kutunun içinde dört şey olduğunu hatırlamakta zorlandılar. Araştırmacılar yalnızca birini çıkardıktan sonra sanki görecek başka bir şey yokmuş gibi dikkatleri dağılma eğilimindeydi. Ancak oyuncaklar sayıldığında, küçük çocuklar birden fazla kutudan çıkarılmasını açıkça bekledi. Tam olarak hatırlamadılar ama yaklaşık sayıyı hatırladılar.

Lisa Feigenson “Bebekler için sayma kitapları alıyor ve küçük çocuklarla yüksek sesle sayıyoruz. Tüm bunlar şu soruyu gündeme getiriyor: Çocuklar okul öncesi yıllarda olana kadar saymanın ne demek olduğu konusunda gerçekten ipucu sahip değiller mi? ” sorusunu takip ederek araştırmanın sonunda “Sayı kelimelerinin tam anlamını anlamaktan yıllarca uzakta olmalarına rağmen, bebekler sayı saymayı tanıyorlar. ” şeklinde sonucu açıklıyor.

Ekip şu anda birkaç takip çalışması yürütmekte ve erken sayma pratiğinin, İngilizce konuşan bebeklerin yabancı bir dilde saymaya tepki vermesi durumunda daha sonraki sayı becerilerine neden olup olmayacağını belirlemeye çalışıyor.

Neuroscience News, Babies understand counting years earlier than believed, son güncelleme 25 Ekim, 2019, https://neurosciencenews.com/baby-counting-15123/

Bir Fotoğraf – Bir Tablo

Farzedin yürüyorsunuz ve güzel bir fotoğraf çektiniz, fotoğrafa baktığınızda sevdiğiniz bir tabloyu anımsadınız. Sanki o tablo canlanmış.

31 yaşında Belçika’da dolaşan Kanadalı bir turist Belfry Çan Kulesi’nin etkileyici bir fotoğrafını çekti. Fotoğrafın gökyüzü kısmı Van Gogh’un 1889 Saint-Rémy köyünden ilham alarak yaptığı The Starry Night tablosunu andırıyordu.

Kanadalı turist fotoğraf hakkında hislerini:

“Bulutlar özellikle çarpıcıydı ve güneşin fotoğraf makinesine parlaması çok ilginç bir girdap tipi görünüm yarattı. Bu, Bruges’teki muhteşem mimari ile birleşmiş ve iyi bir aydınlatma, tuval üzerine yağlıboya hissi vermek için bir araya geldi. Bulutlu gökyüzü gerçekten Van Gogh’un eseri gibi görünüyordu ve bu ona ilham veren bir şey olup olmadığını merak ettiriyor.” şeklinde anlattı.

Bu yazıyı neden yazdım?

Hayatta karşılaştığımız bu tip güzel olayların insanları mutlu ettiğini düşünüyorum. Eve girerken en sevdiğiniz yemeğin kokusu, bir yerde dolaşırken uzun zamandır görmediğiniz ve çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı görmek ,sevdiğiniz bir ressamın sizi heyecanlandıran tablolarına benzer bir fotoğraf çekmek ve benzer diğer durumlar hem yazarken hem de düşündüğümde mutlu edici gibi geliyor.

Good News Network, Tourist Photo of Cloudy Belgian Sky Holds Stunning Similarity to Van Gogh’s ‘Starry Night’, son güncelleme 3 Ekim, 2019, https://www.goodnewsnetwork.org/tourist-photo-resembles-van-goghs-starry-night/

7. Koçluk Konferansı – Öz’le Geleceğe

Geçen hafta inanılmaz ilham veren bir konferansa katıldım. Konferans, 16 Ekim 2019 tarihinde gerçekleşti. Bu etkinliğin amacı, koçluğun farklı alan ve disiplinlerle nasıl birleştiğini anlatmaktı.

Konuşmacılar kimlerdi?

Konferansa konuşmacı olarak, Ahmet Akın, Alla Kazajeva, Ann Ridone, Atilla Kıyak, Emre Başkan, Nasuh Mahruki, Nurdoğan Arkış, Ömer Şengüler ve H. Ulaş Özcan katıldı.

Hangi konular konuşuldu?

Konferansta;

Ahmet Akın iş ortamında yaratıcılık,

Alla Kazajeva koçluk kültürü,

Ann Ridone sosyal etki için koçluk,

Atilla Kıyak liderlik ve stratejik düşünme,

Emre Başkan iş dünyasında konfor alanı ve gelecek,

Nasuh Mahruki potansiyellerimize ulaşmak,

Nurdoğan Arkış hayatta yaptığımız seçimler,

Ömer Şengüler iş dünyasında nasıl başarılı olabiliriz,

H. Ulaş Özcan 2050 yılının bize ne getireceği, değerler ve kurumlar hakkında konuştu. ICF Türkiye Başkanları bir panelle konferansı noktaladı.

Neler ön plandaydı? Beni en çok neler etkiledi?

Konferasında temasına bakıldığında öz ve öz ile geleceğe gitmek en çok ön planda olan konulardı. Konuşmacılar bunlara farklı açılardan yaklaşıp, katılımcılara ilham oldular. Elbette bütün konuşmacılar ve yaklaşımları çok değerliydi fakat bana kattıkları yeni bakış açılarıyla en çok etkileyen birkaç konuşma vardı.

Ahmet Akın’ın konuşmasında kullandığı yaratıcılık tanımları ve örnekler beni çok etkiledi. Duchamp benim en sevdiğim sanatçılardan biri. Kavramsal ve çağdaş sanat, sanat anlayışımı değiştiren alanlar oldu. Ahmet Bey’in Duchamp’ın bir eserini kullanması, konuşmasını bende farklı bir boyuta taşıdı. Ek olarak klişelere yaklaşımı da bende yeni bir farkındalık oluşturdu.

Emre Başkan ve H. Ulaş Özcan ise analitik yaklaşımları ile çok değerli bilgiler verdiler. Sundukları veriler ile iş dünyasında baskın düşünceleri ve geleceğin bize neler getirebileceklerini anlattılar. İnsanların ne düşündüklerini somut olarak görmek, geleceği anlamayı kolaylaştırdı.

Son olarak, Nurdoğan Arkış kendimize ve diğerlerine nasıl yaklaşmamız gerektiğini çok güzel bir şekilde anlattı. Dinleyicilerini ben ve sen konumunu dışında, o – iletişimde olmayacağımız ama bizden etkilenebilecek diğer kişiler– konumunu da anlatarak çevremiz hakkında farklı bir bakış açısı kattı.

Yazıyı genel olarak toplamak gerekirse;

7. Koçluk Konferansı beni çok etkiledi. Birçok önemli kişiyle tanışma ve onların konuşmalarını dinleme fırsatı elde ettim. Hepsi bende ayrı izler bıraktı. Dinlediğim her konuşmadan beynime aldığım notlar ile çok güzel bir gün geçirdim.

*İlk ve son görsel ICF Türkiye’den alınmıştır.

BiSU – UNICEF Projesi

Su içmek en temel ihtiyaçlarımızdan birisi. Birçok doktor ve alanlarında uzman kişi, suyun insan için faydalarını anlatıyor. Yaptığı projelerle bilinen UNICEF, 2018 yılında BiSU ile yaptığı proje ile temiz suya erişimi olmayan çocuklara yardımcı oluyor. Proje günlük hayatlarımızda kullandığımız telefon ile kolayca kullanabileceğimiz bir uygulama ile devam ediyor.

Proje nedir? Nasıl tasarlanmış?

Diğer detaylardan bahsetmeden önce, projenin sloganı çok dikkat çekiyor. “ Temiz su her çocuğun hakkı.” sloganı çok etkili. Projede demin de yazdığım gibi, akıllı telefonlarımıza yükleyebileceğimiz bir uygulama bulunuyor. Bu uygulama ile, mobil olarak su ısmarlıyor ve her ısmarladığınız su ile temiz suya ihtiyacı olan çocuklara yardımcı olabiliyoruz. Uygulama üzerinden verdiğiniz her sipariş 5 çocuğun 1 günlük su ihtiyacını karşılıyor. Projede adını bildiğimiz birçok su markası da bulunuyor.

Proje şu ana kadar nasıl sonuçlar elde etmiş?

Projeye başlarken 12 milyon çocuğa ulaşılacağı öngörülmüş. Fakat, bir yıl içinde 14 milyon çocuğa ulaşılmış. Projenin bu kadar hızlı büyümesi çok güzel bir şey.

UNICEF bu konu hakkında başka neler yapıyor?

UNICEF’in su, sanitasyon ve hijyen (WASH) ekibi bulunuyor. Bu ekip, dünyada 100’den fazla ülkede su, sanitasyon ve hijyen çalışmalarıyla beraber, temel hijyen uygulamalarını düzeltmeye odaklanıyor. 2017 yılında 32,7 milyon kişiye ulaşılmış. 2019’da ise 42,8 milyon kişiye ulaşmak

Yazıyı toparlamak gerekirse;

UNICEF ve BiSU çok güzel bir konu üzerinde çalışıyor. Yazılı rakamlar ve öngörülerin ötesine ulaşmış olmak, heyecanladırıcı sonuçlar.

Ece Burgaz, BiSU ve UNICEF 14 Milyon Çocuğu Temiz Suyla Buluşturdu, son güncelleme 10 Ekim, 2019, https://bigumigu.com/haber/bisu-ve-unicef-14-milyon-cocugu-temiz-suyla-bulusturdu/

Deep3DFly

Semih Günel, Helge Rhodin, Daniel Morales, João H. Campagnolo, Pavan Ramdya ve Pascal Fua’nın EPFL’de – École Polytechnique Fédérale de Lausanne– aktif öğrenme alanında değerli bir araştırma gerçekleşti. Araştırmanın amacı sineklerin hareketelerini gözlemleyerek aktif öğrenme alanında ilerleme sağlamaktı.

Araştırma nasıl tasarlandı?

Ramdya’nın deneysel düzeninde bir sinek, minik bir koşu bandı gibi küçük bir yüzen topun üstüne yürürken, yedi kamera her hareketini kaydetti. Sineğin üst kısmı taşınmaz bir stada yapıştırıldı, böylece top üzerinde yürürken daima yerinde kaldı. Bununla birlikte, sinek serbestçe hareket ettiğine “inanıyordu”.Toplanan kamera görüntüleri daha sonra hem Ramdya’nın hem de Fua’nın laboratuvarlarıyla çalışan bir doktora öğrencisi olan Semih Günel’in geliştirdiği derin öğrenme yazılımı DeepFly3D tarafından işlendi. Ramdya, “Bu, disiplinlerarası işbirliğinin gerekli ve dönüştürücü olduğunun iyi bir örneği. Bilgisayar bilimi ve sinirbiliminden yararlanarak uzun zamandır devam eden bir zorluğun üstesinden geldik.” dedi.

Neden araştırmada sinekler kullanıldı?

Ramdya sineklerin kullanılma sebebini “Omurgalıların çoğunun aksine, sinekler neredeyse her araziye tırmanabilirler. Bacaklarının uçlarında yapışkan pedler ve pençeler olduğundan, sinekler duvar ve tavanlara yapışabilirler. Bunlar haraketlerini sağlar. Bu da ilginç çünkü herhangi bir yüzeyde dinlenebilirseniz, doğru zamanda hareket etmesini bekleyerek enerji harcamalarınızı yönetebilirsiniz. ” şeklinde anlattı.

Bu, biyoloji boyunca neredeyse her yerde kullanılan bir model organizma olan sinek Drosophila melanogaster için bir hareket yakalama sistemi olan DeepFly3D’nin gelişimini sürdüren robotların tasarımını bilgilendirmek için uçma davranışını yöneten ilkeleri çıkarma vizyonuydu.

Deep3DFly’ı önemli kılan şey nedir?

DeepFly3D ile ilgili özel olan şey, sineklerin 3B pozunu – veya hatta diğer hayvanları – ortaya çıkarabilmesi. Yani, çeşitli biyolojik uygulamalar için benzeri görülmemiş bir çözünürlükte otomatik olarak tahmin yapıp davranış ölçümleri yapabilir. Yazılımın manuel olarak kalibre edilmesi gerekmiyor ve sinek pozunun hesaplanmasında yaptığı hataları otomatik olarak algılamak ve düzeltmek için kamera görüntülerini kullanıyor. Son olarak, kendi performansını geliştirmek için aktif öğrenmeyi kullanıyor.

DeepFly3D, bir meyve sineğinin hareketlerini, pozlarını ve eklem açılarını üç boyutlu olarak etkin ve doğru bir şekilde modellemek için bir fırsat sağlıyor. Bu, diğer organizmalardaki 3D pozları otomatik olarak modellemek için standart bir yol olabilir.

Yazıyı toplamak gerekirse;

Ramdya’nın da dediği gibi sinek, “Bir model organizma olarak izlenebilirliği ve karmaşıklığı çok iyi dengeliyor.” Buna ek olarak, “Nasıl yaptığını öğrenirsek, robotik ve tıp üzerinde önemli bir etkiye sahip olabiliriz ve belki de en önemlisi, bu öngörüleri nispeten kısa bir sürede elde edebiliriz.”sözlerini de ekliyor. Araştırma genel olarak baktığımızda araştırmanın robotik ve tıp alanlarında etkiye sahip olabilmeleri, getirecekleri yeniliklerle merakı arttırıyor.

Neuroscience News, Deep3DFly: the deep-learning way to design fly-like robots,son güncelleme 9 Ekim, 2019, https://neurosciencenews.com/deep3dfly-ai-15052/

Dil nedir?

Şuan size en yakın objeler neler? Siz etrafınıza bakarken, ben bana en yakın objeleri sayayım;

Kahve ☕️

Defter 📒

Kalem✏️

Telefon📱

Şimdi izninizle ikinci bir soru daha sormak istiyorum; Bu objelerin o objeler olduğunu nasıl biliyorsunuz? Yanınızda varsayalım bir bardak var, nasıl bardağı bardak olarak tanımlıyorsunuz?(1)

Bu sorunun cevabı çok basit; dili kullanarak. Dil David Peterson’un da – Game of Thrones gibi dizilerde kullanılan dilleri yaratan kişi- dediği gibi, insanlığın en iyi icadı. Dilin de tanımını açmak gerekirse, dil ;

Bizi insan yapan

Bizi diğer hayvanlardan ayıran

Neler düşündüğümüzü en iyi şekilde gösteren

Mirasımız, insan olmanın anlamanı ileten şey. Bir dilin tükenmesi resmi daha buğulu görmemiz anlamına geliyor. (2)

Nasıl David Peterson gibi bir dil yaratılabilinir?

Bunun için temel olarak üç şeye ihtiyaç var; ses, dil bilgisi ve sosyal ve tarihi içerik. Peterson Game of Thrones için yarattığı dili , Yüksek Valyrian , “vee” sesini bularak yaratmaya başlamış. Bundan sonra diğer iki adımı takip ederek, Peterson diziyi seyrederken dinlediğiniz dili son haline getirmiş. (3)

Yazıyı toplamak gerekirse;

Dillerimiz çok değerli ve kimliklerimizin bir parçası. David Peterson, dil konusunda işinde uzmanlardan birisi. Yaptıkları dışında dili tanımlama şekli de çok etkileyici. İnsan gerçekten dil hakkında düşünmediği şeyleri düşünmeye başlayabiliyor.

(1) Peterson, David. “Why language is humanity’s greatest invention” Filmed 2019. TED video, 14:33. https://www.ted.com/talks/david_peterson_why_language_is_humanity_s_greatest_invention

(2) Peterson, David. “Why language is humanity’s greatest invention” Filmed 2019. TED video, 14:33. https://www.ted.com/talks/david_peterson_why_language_is_humanity_s_greatest_invention

(3) “Meet the person who created Dothraki and Valyrian for Game of Thrones — and learn how “khaleesi” should have been said” İdeas.ted (blog), 9 Nisan, 2019. Accessed October 7, 2019. https://ideas.ted.com/meet-the-person-who-created-dothraki-and-valyrian-for-game-of-thrones-and-learn-how-khaleesi-should-have-been-said/

Beyindeki uzun süreli hafıza ve öğrenme mekanizmaları

Virginia Tech ‘de David Xie ve diğer bilim insanlarının yaptığı bir araştırmaya göre, Erg1 ve TET1 uzun süreli hafıza ve öğrenmede önemli rollere sahip.

Bu ne anlama geliyor? Nasıl daha farklı anlatılabilinir?

Bir akıllı telefon aldığınızı düşünün. Satın aldığınız an, ayarlar ve uygulamarın hepsi aynı. Fakat zaman geçtikçe telefonu nasıl kullanırsanız, ayarlar ve uygulamalar da değişicektir. Aynı şekilde, hafızamız da bu şekilde çalışıyor. Deneyimlerimiz ile bir diğer insandan farklı oluyoruz. En basit deneyimlerimiz bile beyinlerimizi hücresel seviyede değiştiriyor.

Xie ve diğer bilim insanları DNA’nın mettilenme sürecinde beyindeki kontrol eden kayıt etkenleri ve enzimleri buldu. Bu çalışma ile, Alzheimer ve diğer hafıza kaybı yaşanan hastalıkların anlaşılması için çok değerli bilgiler sağlanıyor. Xie “Her deneyim ve öğrenme süreciyle farklı insanlar olmaya programlandın. Öğrenme sürecinin beyinde nasıl gerçekleştiğini ve öğrenilen her yeni bilginin yarın sizi nasıl farklılaştıracağını anlamaya başlamak büyüleyici. ”diyor.

Deney nasıl yapılmış? Egr1 ve TET1 nedir?

Egr1 ve TET1 enzimi telefonunuza kayıt yapmanızı sağlayan program gibiler. Deney fareler üzerinde yapıldı. Deney sırasında farelerin beyinlerinin ön korteksine – öğrenmenin kayıtlı olduğu, beynin olgunlaşması en yavaş olduğu birincil beyin bölgesi– bakıldı.

Egr1, DNA’nın RNA’ya transkripsiyonuna yardımcı olan bir protein olan bir transkripsiyon faktörü. Egr1, uzun süreli hafıza oluşumunda hayati bir rol oynuyor ve önceki araştırmalar, transkripsiyon faktörü bir fareden çıkarıldığında hafıza kaybı sonuçlarının ortaya çıktığını gösteriyor.

TET1 ise aktif DNA demetilasyonunda rol oynayan bir enzim. DNA metilasyonu, bir DNA molekülüne bir metil grubu eklendiğinde oluşuyor, bu daha sonra bir genin promotor bölgesini engelliyor. Başka bir deyişle, DNA metillendiğinde genler aktive edilemiyor.

Egr1 ve TET1, bu metil grubunun çıkarılması ile görevlendirilir, böylece gen ifadesi aktive edilebilir ve anılar saklanabilir.

Başka bir benzetme ile anlatmak gerekilirse, temel olarak gen ifademizi kontrol eden veya ifade seviyelerimizi artıran veya azaltan bir “ açık” veya ” kapalı” düğmesi var. EGR1 bu anahtarlama sistemini kullanmamıza yardımcı oluyor, böylece harici bir uyarıcı aldığınızda genler ifade edilecek ve daha hızlı bir şekilde ifade ediliyor.

Araştırmacılar, bu Egr1-TET1 ekip çalışmasının beynin ötesine geçen öğrenme mekanizması olabileceğini görüyorlar. Örneğin, kanda Egr1 ve TET1’e benzer “aile üyeleri” var.

Bağışıklık sisteminde, hafıza B hücreleri ve hafıza T hücreleri immünolojik hafızayı oluşturmak ve korumak için anahtar. Geçmiş istilacıların antijenlerini hatırlama yeteneklerine sahipler, böylece bir sonraki saldırıya uğradıklarında hızlı bir immünolojik tepki başlatabilirler.

Bu çalışma ne anlama geliyor?

Bu süreç teorik olarak diğer organların hatıralar oluşturabileceği ihtimaline işaret ediyor. Bu bulgunun ciddiyeti öğrenme açısından önemli. Burada iki güzel soru akla geliyor;

1.Öğrenmenin daha iyiye gitmek için değiştirebilme olasılığı var mı?

2. Öğrenmeyi geliştirmek için eğitim sistemini değiştirebilir miyiz?

Xie “Bilmediğimiz birçok temel şey var. Örneğin, işaretçiler ve gen anahtarları: Onları nasıl tanımlayabiliriz ve bu anahtarları kullanabilir miyiz? Bu bazı hastalıkları izlemek için kullanılabilir mi? Belirli olayları izlemek için kullanılabilir mi? Bence bize gelen çok şey var ve şu anda neler yapabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor, ”diyor. Gelecekteki araştırmalar için, Xie farklı tür nöronların dış uyaranlara cevap vermek için farklı mekanizmaları nasıl kullandıkları hakkında daha fazla bilgi edinmekle ilgileniyor.

Neuroscience News, The mechanisms behind learning and long-term memory in the brain, son güncelleme 2 Ekim, 2019, https://neurosciencenews.com/learning-memory-mechanisms-15020/

ERCcOMICS

European Research Council (ERC), Avrupa Araştırma Konseyi, 2007 yılında kurulmuş ve bilimsel projelere fon hazırlayan bir kuruluş. 2015’ de La Bande Destinée ile ERCcOMICS projesine başladılar. Projenin amacı; yapılan bilimsel çalışmaları ilham vermeleri için çizgi roman şeklinde insanlarla paylaşmak. 4 yılda 18 bilimsel çizgi roman yayınlanmış. Çizgi romanları internet sitelerinden takip edebilirsiniz.

Güncel bir çalışma var mı?

ERCcOMICS güncel olarak “Something in the Water” adlı bir seri üzerinde çalışıyor. Çalışmayı, Profesör Juan Manuel Garcia-Ruiz yönetiyor ve Till Lukat resimler üzerinde çalışıyor.

“Something in the Water” ne hakkında?

Dört milyar yıl önce Dünya’da yaşam başlarken, mineraller vardı. Çalışmanın amacı insanlara bu dönemi anlatmak. Çizgi roman, ERC’nin PROMETHEUS çalışması hakkında.

Bu dönem nasıl anlatılıyor?

Çizgi romanda profesör inorganik yaşam kalıntıları bulmak için Afrika’da bir göle gidiyor. Yolculukta, “yaşamın kökeni” bulunuyor.

Çizgi roman ne uzunlukta?

Çizgi roman 10 bölümden oluşuyor. En son olarak 20 Eylül’de 8. bölümü yayınlandı.

Ece Burgaz, Avrupa Araştırma Konseyi Bilimsel Araştırmaları Çizgi Romanla Anlatıyor, son güncelleme 19 Eylül, 2019, https://bigumigu.com/haber/erccomics-erc-bilimsel-arastirmalari-cizgi-romanla-anlatiyor/

Beyindeki motivasyon ile hareket etmeyi bağlayan bir merkez

19 Eylül 2019 tarihinde yayınlanan araştırmaya göre, lateral septum (LS) bir hayvan dolaşırken ve bir ortamda nasıl bir ödül alınacağını öğrenirken hayvanın hızı ve ivmesiyle ilgili bilgileri doğrudan kodlar.

Bu ne demek?

MIT sinirbilimcileri yaptıkları araştırmada, lateral septumun hedefe yönelik hareketi yönlendiren ve motive olunmuş davranışları bağladığını buldu. Örnek vermek gerekirse, akşam yemeği için yiyecek elde etmek beynin tahmin edemeyeceğimiz kadar fazla bölgesinin koordinasyonu ve beraber çalışması ile oluyor. Bunlarla beraber, buz dolabından mı yoksa dışarıdan mı yiyecek alınma gibi etkenleri tartıyor. Hannah Witshafter “ LS’nin yer, hareket ve motivasyonel bilgileri temsil etmesi, LS’nin yer, hız ve diğer çevresel sinyaller dikkate alınarak performansı entegre etmenize veya optimize etmenize yardımcı olabilir.“ diyor.

Bundan önce yapılan araştırmada neler bulundu?

Önceki araştırmalar lateral septuma kaygı, saldırganlık ve etkiyi düzenleme gibi önemli davranışsal işlevleri atfetmişti. Ayrıca bağımlılık, psikoz, depresyon ve kaygı ile ilgili olduğuna inanılıyor.

Sinir bilimciler, lateral septumun mekansal anıları kodlamak ve onları bağlamla ilişkilendirmek için çok önemli bir merkez olan hipokampus ile bağlantılarını ve nörotransmiter dopamin yoluyla hedefe yönelik davranışlara aracılık eden bir bölge olan ventral tegmental alana (VTA) bağlantılarını takip ettiler. Fakat, şimdiye kadar hiç kimse lateral septum’un hareketi ve mekansal ödül bağlamı gibi belirli sinirsel ritimler ile senkronize ederek hareketi doğrudan takip ettiğini ya da hipokampus ile iletişim kurduğunu göstermedi.

Wirtshafter bu konu hakkında “Hipokampus beynin en çok araştırılan bölümlerinden biri. Karşılaştırma yapıldığında motivasyon ve hareketle alakalı bölgeler ile bağlantılı olsa ve hipokampusten fazla sayıda bilgi alsa bile lateral septum hakkında çok daha az şey biliniyor.” diyor.

Ekipden başka bir sinir bilimci olan Wilson,“Lateral septumdaki aktivitenin hareketle kontrol edildiği keşfi, lateral septum aracılığıyla hareket ve dopaminerjik kontrol arasındaki bellek, biliş ve hastalık ile ilgili olabilecek bir bağlantıya işaret ediyor.” dedi.

Nasıl bir deney yapıldı?

T şeklinde bir labirente konulan fareler gözlemlenerek yapıldı. Fareler, ışık ve ses işaretleri kullanarak ödüllendirildiklerine koşullandırıldı.

Yazıyı toparlamak gerekirse;

Wilson ve Wirtshafter “ Genel olarak, bulgular lateral septumdaki harekete bağlı sinyalin, hipokampustan aldığı girdiyle birleştiğinde -hayvan hareketinden kaynaklanan bağlamda ilgili değişiklikler ile beraber – lateral septumun bir hayvanın bulunduğu yerde kendi konumu hakkındaki farkındalığına ve görevi değerlendirme yeteneğine katkıda bulunmasına izin verebileceğini öne sürmektedir.” dedi.

Bu aynı zamanda, lateral septumun rapor edilen etki ve davranışları düzeltme kabiliyetinin iç durumların hareket sırasında nasıl değiştiğini ve bu değişikliklerin sonuçlarını ve sonuçlarını değerlendirme kabiliyetinden kaynaklanabileceğini gösteriyor. Örneğin, lateral septum hareketi pozitif veya negatif bir uyaranın bulunduğu yere doğru veya uzağa yönlendirmeye katkıda bulunabilir.

Bu nedenle, yeni çalışma lateral septumun yönlendirilmiş davranıştaki rolü hakkında yeni bakış açıları sunuyor ve lateral septumun bazı bozukluklarla bilinen ilişkileri göz önüne alındığında, ruh hali, motivasyon ve hareket ve zihinsel hastalıkların nöropsikiyatrik temeli ile ilgili mekanizmaların daha geniş bir şekilde anlaşılması için yeni çıkarımlar sunabilir.

Wirtshafter “ Lateral septumun hareket ve motivasyonda nasıl çalıştığını anlamak, beynin nasıl temel kararlar verdiğini ve bu süreçlerde yaşanan bozulmanın nasıl farklı bozukluklara yol açabileceğini anlamamıza yardımcı olur ”diyor.

Neuroscience News, Study finds hub linking movement and motivation in the brain, son güncelleme 19 Eylül, 2019, https://neurosciencenews.com/movement-motivation-hub-14950/

Dil düşünce sistemimize şekil veriyor mu?

Dil düşünce sistemimize şekil veriyor mu?

Bu, çok basit ama akla gelmeyecek kadar da düşündüren bir soru. Lera Boroditsky bu soruyu cevaplayan çok güzel bir konuşma yaptı. Yaptığı konuşmaya göre, bir dil farklı bir bilişsel dünya demek. Başka bir şekilde yazmak gerekirse, her dil kendi düşünce yapısına ve dolayısıyla düşünme sistemine de sahip.

Dil, düşünce sistemimize nasıl şekil veriyor?

1.Diller arasında inanılmaz bir bilişsel farklılık var.

2.Dil, zamanı nasıl algıladığımızı etkiliyor.

3.Çoğu dilde dilbilimsel cinsiyet var.

4.Olayları tarif ederken diller farklılık gösteriyor.

5.Dil, olayların muhakemesini yapma yetimize yön veriyor.

Bunları daha açık anlatmak gerekirse;

Konuştuğumuz dil zamanı nasıl algıladığımızı etkiliyor ve kullanılan kelimeler düşünme sistemimizi yaratıyor. Örnek olarak sayı saymaktan bahsedebiliriz; varsayın önünüze içine birkaç penguenin bulunduğu bir fotoğraf koydum ve penguenleri saymanızı istedim. Sayı sözcüğü olmayan bir dili konuşuyor olsanız bu isteğim saçma gelebilir. Başka bir örnek olarak da renk algısından bahsedebiliriz. İngilizce’de mavi kelimesinin karşılığı 4 farklı ton olurken, Rusça’da renk tonları açık ve koyu olarak algılanabiliyor.

Bununla beraber, dillerde bulunan dilbilimsel cinsiyet, eril ve dişil ifadeleri, düşünme şeklini değiştiriyor. Köprü kelimesi üzerinden bu daha güzel bir şekilde anlatabilinir; köprü kelimesi Almanca dişil , İspanyolca da ise eril anlama sahip. Bu ne anlama geliyor? Bir Alman köprüyü güzel ve şık kelimeleri ile tarif ederken, bir İspanyol dayanıklı ve uzun kelimelerini kullanıyor.

Başka bir fark ise, olayları nasıl muhakeme ettiğimize yön vermesi. Kaza olma durumunu ele alalım; farzedin kazara vazo kırıldı. İngilizce konuşan birisi vazoyu kimin kırdığına odaklanırken, İspanyol birisi eylemin arkasındaki niyeti hatırlıyor.

Yazıyı toplamak gerekirse;

Biz insanlar inanılmaz bir yeteneğe sahibiz; dil. Dil düşünme sistemimizi yukarıda yazan bulgulardan dolayı şekillendiriyor. Farkında olmadan konuştuğumuz dilin etkilerini yaşıyoruz. Cinsiyet, yön, zaman ve birçok algımız dil ile şekillenebiliyor.

Boroditsky, Lera. “ How language shapes the way we think” Filmed 2017. TED video,14:12. https://www.ted.com/talks/lera_boroditsky_how_language_shapes_the_way_we_think